Edith Mori de Oliveira Ravenclaw IV. Sınıf
Gerçek İsim : Esin. Kan Durumu : Melez. Taraf : Belirsiz. Mesaj Sayısı : 11 Kayıt tarihi : 04/09/12 Yaş : 27
| Konu: Edith Mori. Salı Eyl. 04, 2012 7:00 am | |
| Edith Mori de Oliveria. x. Amortentia kişiye en çekici gelen şeylerin kokusuna sahiptir. Sizin Amortentia'nız nasıl kokuyor? Tuzlu su kokusu, daha çok okyanus gibi. Aynı zamanda ülkesindeki Ateş Çiçeği ve ve ıslanmış çimen ve toprak gibi kokuyor. x. Katlanmasını en zor bulduğunuz şey nedir? Beklemek. Sabırsız olmak çok bela. x. Derse giderken yerde bir arkadaşınızın günlüğünü fark ediyorsunuz, ne yaparsınız? Etrafıma bir bakarım, sonra gizlice çantama atarım. Daha sonra yalnızken bir ara okurum, ama geri verip vermeme konusunda kararsız kalırım. x. Kütüphanenin Yasak Bölümü'nden bir kitap almanız gerekiyor, nasıl yapacaksınız? Çok kolay, gece gidip birkaç büyü ile hallederim. Büyü yapmak benim için çok kolay, doğuştan yetenekliyim. x. Hogwarts mektubunu aldığınız an ne düşündünüz? Ailem safkan, o yüzden bir mektup bekliyordum. Eylül ayı yaklaştıkça mektubun gelmeyeceğini sanıp korkmuştum, kofti olmaktan yani. Sonunda geldi, sanırım ilk kazandığım duygu rahatlamaydı. Bir de heyecan, 11 yaşındaki her çocuk gibi. x. Bir iksir icat edebilecek olsaydınız size aşk mı, güç mü, bilgelik mi yoksa şöhret mi verecek olanı seçerdiniz? Bilgelik. Bilgelik güçtür, sadece nasıl kullanacağını bilenlere. x. En çok nefret ettiğiniz düşmanınız yanınıza gelse, "Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Hadi arkadaş olalım." dese ne yapardınız? Olmaz öyle şey, yanıma yaklaşmasına bile izin vermem zaten. x. Müdürü beklerken odasındaki ilginç aletlerden birini kırdınız! Muhtemelen çok değerli de bir aletti. Müdür gelene kadar birkaç dakikanız var. Aklınızdan neler geçiyor? Çekmecelerden birine saklayıp çaktırmamaya çalışırdım, müdürüne bağlı olarak çakıp çakmayacağı ona kalmış. Söylemezdim. Örnek RPG. ON BİR YIL ÖNCE MOSKOVA, RUSYA “Lütfen lütfen lütfen Martha, sadece dışarı çıkmak istiyorum.” Beş yaşındaki cadı hayatında ilk kez istediği bir şey için yalvarmıyordu yaşlı kadına. Martha, onun beyaz kıvırcık saçları ve kırışmış yüzü ile asla kaç yaşında olduğunu öğrenemediği bakıcısıydı. “Bana kalırsa evde kalman gerekiyor Lora.” dedi Martha her zamanki elleri belinde duruşuyla. Somurtup bakışlarını yere indirdi küçük cadı. Bir şeyler mırıldanmaya devam ederek ayaklarını yere sürttü. Martha’nın son noktayı koymaya çalışan sesini duyunca aklına bir şey gelerek başını kaldırdı. Kısa bir süre önce öğrendiği üzülmüş ifadesini takınıp Martha’ya baktı, bu numara onda her zaman işe yarardı. Kadın ona birkaç dakika daha baktıktan sonra pes etti. “Pekala, tamam. En fazla bir saat. Annen neredeyse evde olur.” dedi Martha parmağını sallayarak. Lora büyük bir sırıtışla arkasını dönüp koşmaya başladı, geniş hole girip merdivenleri çıktı, ardından sola dönüp odasına ilerledi. Kapıyı açıp odaya daldığında tek yaptığı şey paltosunu almak ve mavi & gümüş döşeli odaya tek bir bakış atmadan çıkmak olmuştu. Bu tür şeylere fazla dikkat edecek bir yaşta değildi, istediği şeyler arkadaşların veya şekerlerin ötesine geçmiyordu. Alması gereken hiçbir sorumluluk yoktu, o da evin tek kızı olarak ortalığı karıştırma işinden oldukça memnundu zaten. Genellikle babası geç saatte geldiğinde onu koltuğun tepesinde veya bahçedeki meşe ağacının altında uyumuş olarak bulur, yatağına götürürdü. Annesi ona duyup duyabileceği en güzel hikayeleri anlatırdı, öyle ki Lora’nın hepsini rüyasında görmediği tek bir gecesi bile yoktu. Ama ikisi de Rusya’ya taşındıklarından beri onunla daha az ilgilenebiliyorlardı, babası bakanlıkta bir iş bulmuştu ve annesi de bir firmada görevliydi. Lora ile ilgilenmek zorunda olan Martha vardı şimdi başında. O da hiperaktif bir çocukla ne yapacağını bilemez bir halde, belindeki örtüsünün cebinde telefonla gezerdi ki gerektiğinde Mrs. Molyneux’u arayabilsin. Lora’yı zapt edemediğinde de bahçede oynamasını ya da aynı sokaktaki Arshlander ailesinin oğlunun yanına gitmesine izin verirdi. Eh, Lora’nın şimdi yaptığı şey de tam olarak buydu zaten.
Kırmızı paltosunu giyip şapkasını başına taktı. Nisan ayındalardı ve Moskova’da hava neredeyse hiç ısınmadığından üşüyordu. Başını kaldırıp havaya baktı, gri bulutlardan başka bir şey yoktu. Havanın şimdiden kararmasını sağlamışlardı. Martha yağmur yağacağını söyleyip eline bir şemsiye tutuşturmuştu ama fazla uzağa gitmediği için gerekmeyeceğini düşünüyordu. Hızlı adımlarla hala biraz karlı sokakta ilerledi. Geniş ama en fazla iki üç kattan oluşan evlerle doluydu sokağı. Evleri sayarak geçti, on birinci evin kapısına doğru ilerledi. Dışarıdan bütün evler aynı olduğu için karıştırmasın diye babası yirmiye kadar saymasını öğretmişti, on birinci evde de Ivan oturuyordu. Ellerini ısıtmak için ovalayarak merdivenleri çıktı, parmak ucunda kalkarak zile bastı. Zil bütün evde yankılanırken dışarıdan Lora bile duyabiliyordu. Ses kesilmeden zayıf bir kadın kapıyı açtı.
“Merhaba Mrs. Arshlander. İçeri girebilir miyim?” diye sordu Lora kibar görünmeye çalışarak. Annesinin arkadaşı olan Mrs. Arshlander’i tanıyordu, ezberlediği o görüntüsünden hiçbir şey değişmemişti. Her zaman kırmızı kıyafetlerle dolaşır, boynundaki kolyeyi asla çıkarmazdı. Boyu kısa olduğu için kolyenin sadece zincir kısmını görebiliyordu Lora, ucunda ne olduğunu hiç öğrenememişti. Eliyle içeri gel işareti yaptı Mrs. Arshander gülümseyerek. Ayağındaki ve omzundaki karları silkeledikten sonra içeri girdi cadı. Paltosunu çıkardıktan sonra uzun koridorda ilerleyip arkasında Mrs. Arshlander ile salona geçti. “Sen burada bekle, ben Ivan’ı çağırayım.” dedi Mrs. Arshlander gülümseyerek. Merdivenleri çıkıp uzaklaşırken Lora salonda yalnız kaldı. İkili koltuğa otururken evinde oturup sıkıntıdan çatlamayacağı için sevindi. Ivan’ın gelmesi ile birlikte ayağa kalktı. Kendisinden bir yaş küçük olan Ivan, Rus olmanın bütün özelliklerini almıştı. Bembeyaz bir tene ve sarı saçlara sahipti, ancak son zamanlarda neredeyse hiç gülümsemiyordu. Nedenini bilmiyordu, ona sorduğunda da cevap alamıyordu. Lora ve ailesi Moskova’ya taşındıklarından beri Ivan onun en iyi arkadaşı olmuştu, başka arkadaş edinme çabalarına girmemişti zaten. Son iki yılını Ivan ile takılarak geçirmişti ve aradaki farkı anlayabiliyordu. “Hey, bahçedeki karlardan bir şeyler yapalım mı?” diye sordu Lora hevesli bir gülümseme ile.
İki saat sonra hava oldukça karardığından içeri girmişlerdi. Kartopu savaşı yaptıkları için her tarafı ıslatmışlardı ve Mrs. Arshlander yerleri ve kıyafetleri görünce az kalsın bayılıyordu. Şömineye yakın bir yere oturarak ısınma çabalarına girmişlerdi, Mr. Arshlander gazetesi ile beraber tekli koltuğunda onlara eşlik ediyordu. Sıcaktan oldukça sakinleşmiş bir şekilde yere uzanmıştı Lora, gözlerini kapatıp yorgunluğunu unutmaya başlamıştı. Sol tarafından gelen gürültülü bir ses ile gözlerini açtı ve hızla doğruldu. Koltuğun hemen yanında büyük ve siyah bir şey duruyordu, daha sonra biri sorsa bile tarif edemeyeceği bir canavar. Lora’nın tek odaklanabildiği şey büyük ve sivri dişlerdi, hemen kalkıp mutfağa koştu ve masanın altına saklandı. Salondan hala sesler geliyordu, Mr. ve Mrs. Arshlander’ın ne yaptığı konusunda hiçbir fikri yoktu. Ivan nereye kaybolmuştu? O canavar da neyin nesiydi öyle? İlk kez gördüğüne emindi, böyle bir şeyi daha önce gördüyse unutmasına imkan yoktu. On beş dakika sonra seslerin azalması ile cesaretlenip masanın altından çıktı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu ama Mr. Arshlander’ın ondan kurtulduğunu düşünerek yavaşça salona girdi.
Her şey parçalanmıştı: Duvar kağıtları, tablolar, koltuklar, şöminenin üzerindeki resimler. Hepsi ilk halinden eser bırakılmayacak şekilde yerde duruyordu. Birkaç adım daha ilerleyince koltuğun arkasındaki şeyleri görüp çığlık attı. Mr. ve Mrs. Arshlander yerde yatıyordu, kanlar içinde ve ölü olarak. Canavar olarak nitelendirdiği şey şöminenin önüne oturmuş derin derin soluklar alıyordu. Lora’nın kısa çığlığını duyunca başını kaldırdı, ancak o zaman genç cadı onun kartopu savaşı yaptığı çocuk olduğunu fark edebilmişti. “Ivan?” dedi korkmuş bir sesle, soru sorarcasına. Görüntüsünü Ivan’a kesinlikle benzemiyordu, ama gözleri ve bakışından anlayabilmişti. Beş yaşında bir cinayete tanık olan nadir insanların yaptığını yaptı Lora: Durup mantıklı cevabı düşünmek yerine kaçmayı seçti. Arkasını dönüp hızlıca koridora çıktı ve paltosunu falan umursamadan kendini karanlık sokağa attı. Koşabildiği en hızlı şekilde koşuyordu; evleri saymayı unutmuştu, Ivan’ın peşinde olup olmadığını unutmuştu, Martha’nın ona deli gözüyle bakacağını ya da uydurduğunu düşüneceğini kısmı bile unutmuştu. Sadece olabildiğince hızlı koşuyordu. Arkasına bakarken birine çarptı ve bir adam onu kaldırdı. Alexander’dı bu, babasının arkadaşı. Kendini tutamayıp ağlamaya başlayınca soru soran gözlerle kendisine baktı. Ona anlatabilirdi, kendisini dinlerdi. Tek umudu yalan söylemediğini anlamasıydı. Alexander ile birlikte evine doğru ilerlerken, nereden başlayacağını düşündü. Böyle bir şey nasıl anlatılırdı?
GÜNÜMÜZ HOGWARTS Gözlerimi açtım ve başımı kaldırdım. Anım hala o kadar canlıydı ki, hatırlamak için çaba sarf etmemiştim. Çoğu gece bütün bunların bir şaka olduğunu düşünmüştüm, bir çeşit kâbus. O evde hiçbir şey olmadığını, sadece şöminenin önünde uyuyakaldığımı ve sonra yatağımda uyandığımda birinin beni taşıdığını hayal etmiştim. Ama her şeyi ayrıntısına kadar hatırlamak olanları daha da korkunç yapıyordu, gerçekliği ispat edercesine üstüme yapışmıştı uzun yıllar. Okula başladıktan sonra beş yaşında tam bir kaçık olduğumu ve belki hepsini kafamda canlandırdığıma ikna etmiştim kendimi, altı yıl boyunca sakin bir hayat sürünce -Alexander ile ne kadar sakin geçebiliyorsa- normal olduğumu düşünmüştüm. Ama hayır, gördüğüm ve bildiğim her şey gerçekti; Ivan’ın bana birkaç hafta önce Lora diye seslenmesi kadar gerçek. Onu okuldayken nasıl fark edememiştim anlamıyordum, altı yıldır Hogwarts’taydım ve Ivan’ın Gryffindor öğrencisi olduğu daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. Büyük salonda eski adımı duyunca ürpermiştim, Ivan’ı görünce ise korkundan kafayı yiyecektim. Hayali bir karakteri canlandırmak gibi bir şeydi Ivan, yıllardır sadece kâbuslarımda yaşadığını düşünüyordum. Haftalardır ondan kaçmak için her deliği kullanmışken, o da beni korkutmak için her yolu denemişti. Ivan’ı koridorun başında görmek bile işkence haline gelince, ufak bir cesaret parçasını kullanıp ikinci sınıf Gryffindor öğrencisini yanıma çağırmıştım iksir dersinden sonra. Ivan’ın kabul edeceğini nereden çıkartmıştım bilemiyordum. Neredeyse ezberlercesine okuduğum notu katlayıp öğrenciye verdim ve Ivan’ın yatakhanesine bırakmasını yoksa canına okuyacağımı söyledim. Pekala, bu yaptığım pek doğru sayılmazdı ama bir Slytherin öğrencisi olarak Gryffindor veledini kullanmam gerekiyorsa böyle davranmalıydım. Notu vermeden önce gizli bir şifre ekledim büyüyle, böylece veledin götürürken açıp okumasını engellerdi. Ivan'ın çözerken zorlanmayacağı bir şifreydi bu. Aslında kısacık bir not için bu kadar zahmete girmek bile gereksiz gelmişti birden.
Eski bir dostla sohbet etmenin zamanı geldi. Gece yarısı beşinci kattaki boş derslikte ol, Ivan. -L. Gelirse, adımın artık Lora olmadığı gerçeği ile başlamalıydım. Kim olduğumu anlayabilmesi için notun sonuna bir L harfi iliştirmiştim ancak artık Lora yoktu. Büyük salonda paranoyak bir şekilde herkesin bana baktığını düşündükten sonra, bu işe kesinlikle öncelik tanımalıydım. Odadan hızlıca çıkıp uzaklaşmak için her şeyimi verebilirdim, ancak artık bütün bunlara bir açıklama getirilmeliydi. Beni oda da tutan bir başka şey ise Ivan’ı tekrar görecek olmaktı. Belki hala Lora’nın arkadaşı içinde bir yerde yaşıyor olabilirdi, kendine gelmiş ve normal olarak. Büyük saatin on ikiyi vurduğunu duyduğumda kalbimin hızlandığını hissettim. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım, neredeyse ölmek üzere olan biri gibi görünmemeliydim sonuçta. Bu gece olabildiğince cevap almak zorundaydım.
Tabi eğer Ivan gelirse.
Spoilerda tuhaf görünüyordu, silmek zorunda kaldım. Arkadaşla başka bir sitede yaptığımız rpnin ilki, özel bir katagori yok sanırsam. Okunduktan sonra silinebilir mi? Teşekkürler. | |
|
Dungeon Master Yönetici
Mesaj Sayısı : 76 Kayıt tarihi : 04/08/12
| Konu: Geri: Edith Mori. Salı Eyl. 04, 2012 7:04 am | |
| Hufflepuff IV. Sınıf! Potter's Diary RPG'ye Hoşgeldiniz. | |
|