Gabriel Godchaux Slytherin IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 04/09/12
| Konu: godchaux, gabriel Salı Eyl. 04, 2012 11:34 pm | |
| Gabriel Godchaux
- Spoiler:
Odasının kapısını kapatan Deirdré yavaş adımlarla dolabına yöneldi. Muggle antikalarına bayılıyordu. Odasındaki çoğu eşya, her biri ülkenin farklı uçları ve yörelerinden toplanmış kıymetli Rus işçiliğiyle işlenmiş değerli parçalardı. Duvarındaki eski antika tabloya baktı ve iç geçirdi. Güzel bir İngiliz kızının resmedildiği, İngiltere bayrağının yer aldığı manzara resmine bakıp her zaman huzur bulurdu. Ancak hayatına Jonathan girdi gireli bir zamanlar derin nefeslerle ona huzur veren bu tablo sadece bir tabloydu. Geriye ne iç geçirilen o güzel dakikalar ne de resmin ihtişamından tek bir nebze bile kalmamıştı. Dolabından saten, kalçaları altında biten mor bir şort ve beyaz bir atlet çıkarıp üzerine geçirdi. Kapakları dikkatlice kapatıp ufak banyosuna geçti ve kaldığı banliyönün yapıldığı günden beri değişmeyen güzel, karamel rengi lavabosuna eğilip berrak ve ılık suda dişlerini fırçaladıktan sonra sinameki kokan odasındaki geniş yatağına uzandı. Ona artık sadece Jonathan ile geçirdiği zamanlar huzur veriyordu. Bir erkeğin hayatını nasıl böyle etkileyebildiğini düşündü. Buna nasıl izin verebilmişti? İçine kapanık, erkekleri hayatından uzak tutan feminist Deirdré nasıl bir erkeğin hayatına yön verebilmesine göz yummuştu? Bütün bu asi düşünceler bir yana, genç kız erkeğini gerçekten özlediğini fark etti. Özlemişti ancak o ne zaman buluşmak istese, Deirdré bir bahane uyduruyordu. Buluşmaktan korkuyordu çünkü eğer onunla yan yana gelirse Jonathan bir şeyler sakladığını anlardı. Şimdilik bu karanlık, can acıtan sırrı onunla kalmalıydı. En azından kürtajı yaptırana kadar ona bir şey söyleyemezdi. Adı gibi emindi ki, mantıklı bir Ravenclaw erkeği olan Jonathan bunu öğrenir öğrenmez onu kolundan tuttuğu gibi bir kürtaj salonuna götürürdü. Götürmekle birlikte etmediği hakaret de kalmazdı. Bu kadar acımasız olabilir miydi emin olamadı Deirdré ancak Jonathan bu bebeği kabullenmezdi. Ayrıca doğurmak için çok gençti ve eğer evlilik dışı bir bebek doğuracak olursa kendisini dışlayan ailesi kim bilir daha neler yapardı ona. Düşünceleri zihnini zehirlemeye devam etti. Sadece iyi şeyler düşünmek ve yaşamak istiyordu. Ancak karnındaki o şeye sahipken ve bunu bir sır gibi saklarken nasıl mutlu olabilirdi, bilmiyordu…
Alarmın sesiyle uyandı ve odasına çarpan güneş ışığıyla ısınarak yatağından sıyrıldı. Acele hareketlerle mutfağa indi ve dolaptan kendisine bir sandviç çıkarıp hızlıca yedi. Kenarda duran mukavva meyve suyu kutusunun kapağını açtı ve kendine biraz meyve suyu doldurup çabucak içti. Geç kalmamalıydı. Koşar adımlarla dişlerini fırçaladı ve geçen akşamdan kalan ıslak saçlarını tarayıp dümdüz omzundan indirdi. Altına fuşya renginde hoş ve kısa bir şort giyip tişört rafına elini yasladı. Açık renk bir şeyler giymeliydi. Raftan beyaz, dökümlü V yaka tişörtünü çekti ve çabucak üzerine geçirdi. Şortuyla yakın renkteki dolgu topuklu ayakkabılarını da giyip kendisine bir çanta doldurdu. Los Angeles güneşli ve sıcaktı, gözleri ışıktan kamaşmasın diye beyaz renkte bir Ray-Ban takıp hızlıca buluşacakları mekânın uygun bir yerine cisimlendi. Kızlar tuvaletinden çıktı ve kendisine baktı. Elektriklenen saçlarını yatıştırdıktan sonra kendini toparladı ve tuvaletten çıkıp kafenin dışına ilerledi. Masada oturan erkeğini gördüğünde kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Elini çocuğun omzuna koydu ve eğilip dudaklarına kısa bir öpücük yerleştirdi. "Çok bekletmedim umarım, Jonathan.” Ve ardından iç sesi ekledi. “Kahretsin Deirdré! Daha fazla resmi olamazdın sanırım!”
**
"Hayır, yalvarırım bana bu şekilde bakma. Jonathan eğer bana bu şekilde bakmayı derhal kesmezsen karnımdaki şeyi daha fazla saklayamam. Lütfen sadece gözlerini çevirsen olmaz mı? Dudaklarım titriyor, sanırım ağzımdan kaçıracağım. Derin nefesler al Deirdré, bunu saklayabilirsin. Gizlice halledeceksin. Jonathan’a da hallettikten sonra söylersin. Hayır, hayır sakın bir şey söyleme. Söyleme hayır!"
İç sesi, Deirdré ile kavga ediyordu. Tam da düşündüğü üzere erkeği konuşmak için ağzını araladı. Yüzündeki ifade öylesine büyüleyici bir hal almıştı ki, onu izlemekten asla vazgeçemeyeceğini düşündü Deirdré. “Özledim.” deyiverdi Jonathan etkileyici bir sesle. Deirdré’nin iç sesi öylesine yüksek konuşmaya başlamıştı ki, erkeğinin sözcüklerini idrak etmek için biraz bekledi. Onu özlemişti, erkeği Deirdré’yi özlemişti. Eğer şu an, Jonathan oldukça nahoş bir durumdayken söylerse, belki de o kadar fazla terslenmezdi. Genç adam ona yaklaştı ve kızın hep hayalini kurduğu dudaklarını onunkilere bastırdı. Dudakları ve dilleri birbirine oldukça uyumlu bir biçimde ahenkle hareketlenirken, birlikte oldukları 2 sene boyunca birbirlerine ne kadar uyum sağladıklarını düşündü Deirdré. Birbirlerinin öpüşmelerine bile aşina olmuşlardı. Belki bu durumdan ötürü Jonathan bu bebeği kabullenirdi. Hem artık mezun olmak üzereydiler ve Jonathan onunla evlenebilirdi.
"Kendine gel aptal sürtük! Daha 17 yaşındasın, bu çocuk seninle evlenir mi sanıyorsun? Tabi ki seni aldığı gibi kürtaj salonuna gönderecek! Sonra da terk edecek, sen de öyle ortada sersemliğine yanacaksın. Sakın söyleme, hayal kurmayı da bıraksan iyi olur."
Neden son zamanlarda kendi iç sesiyle böyle şizofrenik bir tartışmaya girdiğini çözemiyordu Deirdré. Mantıklı düşünen iç sesi, hayaller kuran aptal kalbiyle büyük bir savaş içerisindeydi. Karnındaki şeyi doğurmak, büyütmek, kollarına almak istiyordu. Jonathan’a benzeyen bir erkek olurdu belki. Masmavi gözleri ve Jonathan kadar ışıltılı saçlarıyla Londra’daki evlerinde bir o yana bir bu yana koşuşturup kahkahalar atardı. Eğer Jonathan’ı da ikna edebilirse ona Edward ismini verirdi Deirdré. Tatlı, neşeli bir oğlan evin içinde dönüp durur, geceleri korktuğunda onların yatağına usulca sığınırdı. Birlikte bir Muggle parkına giderdi Jonathan ile ufak oğlu. Jonathan ona bir Muggle oyunu öğretirdi. Ya da bir kızları olurdu ve Deirdré’ye benzerdi. Sapsarı saçlarını ondan, ışıltılı gözlerini Jonathan’dan alırdı. Odasını birlikte boyarlardı. Kızı ilk kez kurabiye yapacak yaşa geldiğinde Deirdré mutlulukla ona yardım eder, Jonathan ise gururla ve içindeki bütün hassaslığıyla onları izlerdi. Mutlu olurlardı. Deirdré artık nefret ettiği bir Dieeudonnee olmaz, gurur duyacağı bir Marwick olurdu. Birlikte huzurlu Pazar kahvaltıları yapar, öğlene kadar evde vakit geçirirlerdi. Akşama doğru ise Jonathan’la bakıcıya bıraktığı ufak kızları ya da oğullarını düşünerek romantik bir yemek yerlerdi. Normal bir Muggle ailesi gibi vakit geçirip oldukça hoş anıları olurdu. Uzanmaya çalıştığı kâseyi bir türlü alamayan Deirdré’ye uzun boylu eşi Jonathan yardım ederdi. Sonra belki onu verandalarındaki koltukta otururken kolları arasına alırdı Jonathan. Huzurla serin akşam yeli altında oturup konuşurlardı saatlerce.
Düşüncelerini toparladı Deirdré. Ne zamandır böylesine pembe diziden kaçmış gibi saçma hayaller kurmaya başlamıştı? Derin nefeslerle geriye çekildi ve dudağını ısırıp Jonathan’a baktı. Işıltıyla parlayan gözleri ona mutlu olmayı vadediyordu. Birlikte mutlu bir geleceğimiz olacak diyor, başka bir şeyden bahsetmiyordu. Heyecan içerisinde sandalyesini iyice Jonathan’a yaklaştırdı Deirdré. “Ben de seni çok özledim.” deyip parmaklarını Jonathan’ın parmaklarına kenetledi. Avucunun altındaki yumuşak deriyi, onun sıcaklığını seviyordu. Besbelli abayı yakmıştı işte. 2 senenin sonunda, şimdi gerçek anlamda Jonathan’a ait hissediyordu. Boştaki eliyle kısa bir süre sevgilisinin çenesini okşadı Deirdré. İçindeki korkuyu ve endişeyi dışarıya vurmak istemiyordu. Çünkü bir şey olursa, Jonathan anlardı. Korkuyu yenmek için aşkını öne sürdü. Pürüzsüz çenesinde elini dolaştırdı sevgilisinin Deirdré. Midesindeki o kıpırtının sebebi bulantı değildi. Mutluydu ve hevesliydi. Korkusunu yenen şey, mutluluğuydu. Ancak kalbindeki o ufak nokta, o endişe zerresi patlamayı bekler gibi bir köşeye sinmişti. Boğazı bütün bu keşmekeş arasında öylesine kurumuştu ki, bir şeyler içmek zorunda hissetti kendini. Jonathan’ın önündeki soğuk içeceği gördüğünde hevesle garsona döndü ve gelmesi için nazik bir el hareketi yaptı. Yanık tenli genç çocuk hızla yanlarına geldi. “Merhaba, siparişinizi alabilir miyim?” dedi garson nazikçe. Orta boylu, uzun saçlı ve oldukça sempatik bir çocuktu. "Eskiden olsa," diye düşündü Deirdré. "Eski Deirdré olsa bu chico’yu kaçırmazdı."
“Bir diyet kola istiyorum, 3 buzlu.” dedi nazikçe ve adamın not almasını bekledi konuşmak için. “Hava da ne sıcak değil mi? Londra’da olsak böylesine bir sıcakla karşılaşacağımıza imkân olmaz.” dedi konuyu değiştirmek için. Ancak başarısız olduğunun farkındaydı. Derin nefesler alarak saçma cümlelerin aksine daha mantıklı şeylerden bahsetmeyi denedi. O sırada yanına gelen garson masaya büyük bardaktaki kolasını bıraktı ve peçeteliğin altına sipariş kâğıdını sıkıştırarak yavaş adımlarla masadan uzaklaştı. Büyük bir açlıkla kolasını yudumlarken Deirdré bir sigara yakmak için deliriyordu. Ancak içmemeye karar vermişti. Karnındakinin canını yakmak istemiyordu.
"Ne kadar gereksiz bir insan olduğunu söylemiş miydim Deirdré! Canını yakmayı istememek de ne demek oluyor aptal! Kürtaj yapınca karnındaki o p.çin pek de huzurlu olacağını sanmıyorum ben. Yani eminim dışarı çıktığında o ufak bezelye kadarcık haliyle lambada yapıp ‘İyi ki beni aldırdın anneciğim!’ demeyecektir!"
Deirdré endişeleri arasında gidip geliyor, korkunç bir endişenin kurbanı oluyordu. Artık söylemesinin vakti gelmiş de çatmıştı. Eğer bunu burada, şuan söylemezse, bir daha asla ve asla söyleyecek gücünün olmayacağına emindi. Erkeğinin kıvrak zekası ne olursa olsun Deirdré'deki farklılıkları anlardı. Ona zekası yüzünden aşıktı zaten Deirdré. Esraregiz, büyüleyici zekası ile her şeyi kavrıyor ve yerine, zamanına göre davranıyordu erkeği. Sandalyesini ona yaklaştırdı ve parmaklarını onun masa üzerindeki parmaklarına kenetledi. "Jonathan, sana söylemem gereken bir şey var." deyiverdi nefesini vererek. Sıcak onu öylesine delirtiyordu ki bir an nefes alamadığını sandı. Boğazına bir yumru oturmuş, hazırladığı bütün konuşmayı bir anda geriye doğru itmişti. Gözlerini kırpıştırdı genç kız korku içerisinde. Öylesine derin bir korku içini kaplayıvermişti ki, deli gibi atan kalbini ağzında hissediyordu. Gözyaşları pınarlarından taşmak üzereyken utancıyla başını eğdi. Çünkü daha fazla onun gözüne bakamayacaktı. Dudaklarını nemlendirip bu melodramaya son vermek üzer kafasını biraz kaldırdı. "Ben..." derken bir hıçkırık ağzından kaçıverdi ve sustu. Kendini toparlamak için çok kısa bir süre istedi Jonathan'dan acemi el hareketleriyle.
O geceyi düşündü. Uçuşan perdelerin içeriye getirdiği yaz havası eşliğinde yatakta hareket eden iki beden, Deirdré'nin bir an o umutsuzluk çukurundan çıkıp saf mutlulukla dolmasını sağladı. Derince nefes verdi. Jonathan'ın ince, narin dudakları ve yaşına rağmen sakalsız pürüzsüz tenini hissettiğini anımsadı. Belki bebekten kurtulduktan sonra daha korumalı yollarla Jonathan onu tekrar dokunurdu. Kim bilir, diye düşündü. Belki de Jonathan onu affederdi. Bu umut ışığına kapılarak dudaklarını araladı. "Bize geldiğin o geceden sonra... Ben, hamile olduğumu öğrendim." deyiverdi bir çırpıda. Jonathan'ın gözlerindeki değişimi gördüğünde ise midesindeki bütün her şey yukarıya çıkmak için isyan etmeye başladı. Erkeğinin parmaklarını daha sıkı kavradı Deirdré, kendisini bırakmaması için. Jonathan'ın onu bırakıp gitmemesi için parmaklarını, onun parmaklarına daha sıkı kilitlemekten başka bir seçeneği yoktu. Dahasını yapamazdı. Bebeği bahane edemezdi. "Yemin ederim ki, bunu sana söylemeden halledecektim. Senden hiçbir şey beklemiyorum, gerçekten. Sadece, oraya... kürtaj salonuna gittiğimde yanımda olmanı istediğimi farkettim." dedi ve soluğunu verdi usulca. Dudaklarını ıslattı ve başını birazcık kaldırıp onun gözlerini yokladı. Şaşkın bakışları altında öfke mi, alay mı var sezemiyordu. O an Deirdré kindar kadın olmaktan vazgeçti ve bütün güçsüzlüğüyle gerçek kişiliğini, o anki ruh halini ortaya koydu. "Çünkü bunu sensiz yapamam... Güçsüzüm."
*Tamamen bana aittir, kanıtlanabilir. Puanlama sonrası silinmesini istiyorum.
x. Amortentia kişiye en çekici gelen şeylerin kokusuna sahiptir. Sizin Amortentia'nız nasıl kokuyor? -Kan gibi. x. Katlanmasını en zor bulduğunuz şey nedir? -Sevgi pıtırcıkları. x. Derse giderken yerde bir arkadaşınızın günlüğünü fark ediyorsunuz, ne yaparsınız? -Alır okur tabiki. x. Kütüphanenin Yasak Bölümü'nden bir kitap almanız gerekiyor, nasıl yapacaksınız? -Arkadaşları ayartıyor, bir pelerin yürütüyor, vev gidip alıyoruz. x. Hogwarts mektubunu aldığınız an ne düşündünüz? -Karnımın acıktığını. x. Bir iksir icat edebilecek olsaydınız size aşk mı, güç mü, bilgelik mi yoksa şöhret mi verecek olanı seçerdiniz? -Kuşkusuz şöhret. x. En çok nefret ettiğiniz düşmanınız yanınıza gelse, "Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Hadi arkadaş olalım." dese ne yapardınız? -Teklifini kabul eder, bir açığını arayıp kuyusunu kazmaya bakardım. x. Müdürü beklerken odasındaki ilginç aletlerden birini kırdınız! Muhtemelen çok değerli de bir aletti. Müdür gelene kadar birkaç dakikanız var. Aklınızdan neler geçiyor? -Odadan kaçmak ya da benden hoşlanan bir safı kullanmak. | |
|
Dungeon Master Yönetici
Mesaj Sayısı : 76 Kayıt tarihi : 04/08/12
| Konu: Geri: godchaux, gabriel Salı Eyl. 04, 2012 11:44 pm | |
| Slytherin IV. Sınıf! Potter's Diary RPG'ye Hoşgeldiniz. | |
|