Julian Granville Hufflepuff IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 04/09/12
| Konu: julian granville Salı Eyl. 04, 2012 7:38 am | |
| x. Amortentia kişiye en çekici gelen şeylerin kokusuna sahiptir. Sizin Amortentia'nız nasıl kokuyor? Okyanus gibi. Mmm nefis. x. Katlanmasını en zor bulduğunuz şey nedir? Çizgi filmlerin olmadığı bir hayat. Bir keresinde birkaç ay Süngerbob izleyememiştim, korkunçtu. x. Derse giderken yerde bir arkadaşınızın günlüğünü fark ediyorsunuz, ne yaparsınız? Günlükler nasıl sıkıcı şeylerdir ya. Vallahi elime bile almam. Neşe kaçırıcı yazılar, depresif sözler. Aman uzak kalsın. x. Kütüphanenin Yasak Bölümü'nden bir kitap almanız gerekiyor, nasıl yapacaksınız? Girip alacağım? Öyle olmuyo mu? Hiç denemedim. x. Hogwarts mektubunu aldığınız an ne düşündünüz? Ayy okula başlıyorum. x. Bir iksir icat edebilecek olsaydınız size aşk mı, güç mü, bilgelik mi yoksa şöhret mi verecek olanı seçerdiniz? Bir iksir icat edebilecek kadar zeki olsaydım hepsini bir arada verebilen bi' iksir icat ederdim. x. En çok nefret ettiğiniz düşmanınız yanınıza gelse, "Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Hadi arkadaş olalım." dese ne yapardınız? Ay kıyamam bebeğim ya. Ben kimseden nefret edemem ki şapkacığım. Vallahi gözlerim dolar, üzülürüm. Hemen sarılırım ona. x. Müdürü beklerken odasındaki ilginç aletlerden birini kırdınız! Muhtemelen çok değerli de bir aletti. Müdür gelene kadar birkaç dakikanız var. Aklınızdan neler geçiyor? Süngerbob aşkına! Zaten sakar biriyimdir. Bir düzeltme büyüsü yapmayı başarabilseydim de yapsaydım. Neyse şuradaki dumanlı su gibi şeyin içine atayım.- rp:
Lethe ;;
"Ne alırdınız Bayan Lethe?" Elindeki kitabı ters çevirdi ve servis masasına benzer küçük tekerlekli şeye baktı, hostesin sevimli olmaya çalışan gülümsemesini görmezden gelerek elbette. Masadaki içecek bölümüne kaydı gözü ve hafif bir fısıltıyla "Portakal suyuma biraz votka karıştırabilirsin Katja." dedi. Annesinin duymasını istemiyordu. Hostes gülümsemesini sürdürdü ve bardağı yarı yarıya meyve suyu ve vodkayla doldurdu. Özel uçakla gitmeleri Lethe için büyük avantajdı. Diğer türlü suratsız hosteslerin prosedür laflarını dinlemek zorunda kalırdı. Bardağı koltuğunun kenarına yerleştirip kitabına döndü. Dostoyevski onun için tam bir kafa dinleme metoduydu. Gözleri sözcükleri tararken aklı başka yerdeydi. Başka bir uçakta. Sturm'ü görmek için sabırsızlanıyordu ve bunu belli etmemek için büyük çaba sarf etmek onu sıkıyordu. Üstelik Muggle tarzını sevmesine karşın uçakla seyahat etmekten hoşlanmıyordu. Yorgunluk üstüne yorgunluk. Yinde de memnundu. Roma'ya varmalarına bir saatten az kalmıştı ve bu da Sturm'ü görmesine az kaldığını gösteriyordu. Onu ne zaman bu kadar saplantı haline getirmişti, bilmiyordu. Yaz tatillerinde özlemi daha da artıyordu. Çok şükür annelerinin aralarında kuvvetli bağ sayesinde bu güzel fırsat ellerine geçmişti. Gözleri yavaşta kapanırken okuduğu son kelime 'ölüm'dü.
Uyandığında, daha doğrusu uyandırıldığında Roma'ya varmışlardı. Uçakları özel bir havalimanına iner inmez Lethe kendini temiz havaya bıraktı. Uçakta o kadar çok daralmıştı ki havalimanındaki korkunç yakıt kokusu bile ona iyi geliyordu. Annesinin yanına gidip sitemkâr bir ses tonuyla konuştu. "Bir Muggle olduğunu düşünmeye başlıyorum. Bu eziyeti çekmemiz gerekmezdi. Stur- teyzemi daha erken görebilirdin!" Ardından arabaya bindi ve otele giderken gözünü kitaptan ayırmadı. Çok az kalmıştı.
Otelin lobisinde odasına çıkarılmayı beklerken resepsiyoniste göz attı. Adamın zorluk çıkaracak bir tipi yoktu. Ama her ihtimale karşı hazırlıklı gelmişti. Yanından biri bavullarını çekince resepsiyonisti izlemeyi bıraktı. Ona yolu gösterecek kişi olduğunu sandığı adamı takip etmeye başladı. Annesiyle aynı suiti paylaşacağı için pek mutlu değildi ama bir elde etmek için katlanması gereken şeyler olacağını biliyordu.
Odaya geldiğinde annesinin Roma'yı keşfe çıkmasını beklemek yerine duşa girmeyi tercih etti. Ancak eski zamanların tarzını yansıtan küveti gördüğünde köpüklü bir banyoya hayır diyemeyeceğini anladı. Soğuk suyun içine çilek kokulu banyo köpüğünü boşaltıp bekledi bir süre. Üzerinde o kadar büyük bir heyecan vardı ki kendini aptal gibi hissediyordu. Soğuk suya girdiğinde bir süre titredi ancak sonra alıştı. Soğuğu severdi. Köpüklerle oynarken ne kadar klişe olduğunu hissetti. Hayatı klişeydi sanki. Ama biliyordu ki aslında çok farklıydı. Hogwarts'a geldiğinde değişmişti. Mutlu ailesinden sıyrılıp kendi başının çaresine bakmayı öğrenmesi gerektiğini anladığında değişti Lethe. O küçük, masum ve kendinden başkasına zarar veremeyen kız tanıdığı insanlar yüzünden değişti. Şimdi acıyı hissetmeyi ve hissettirmeyi seven biriydi. Saplantılı ve şizofrenik. Oldukça klişe; ama oldukça farklı. İronikti Lethe. Ellerindeki köpüğe üfledi ve gülümsedi. Böyle olmaktan hoşlanıyordu.
Bir büyüyle saçlarını kurutup hafifçe dalgalandırdı. Mavi, koyu mavi bir elbise giydi. Sırtında iki tane fiyonk vardı ve aşağıya doğru hafifçe bollaşıyordu. Dizinin biraz yukarısında bitiyordu ve Lethe için fazla şirindi. Yine de siyaha yakın saçları ve açk renk teniyle oldukça iyi bir uyum yakalamıştı. Yeşil gözleri ise daha çok ortaya çıkmıştı. Her zaman sürdüğü siyah, kalın kalemini çekti gözlerine ve dudaklarına hiç dokunmadan makyajını bitirdi. Aksesuar ve makyaj malzemelerinin bulunduğu bavulu alt üst edip Yves Saint Laurent parfümünü çıkardı. Elle. Yalnızca iki kez sıktı boynuna ve aynanın karşısında kendini izledi bir süre. Beyaz ayakkabıları ve ufak, sihirli çantasını alıp odadan çıktı. Annesi teyzesiyle çoktan çıkmıştı. Bunun için rahattı. Lobiye indiğinde resepsiyona doğru yürüdü ve sevimli bir gülümsemeyle adama baktı. "Merhaba. Katja Lasovskaya adına ayırtılan odanın anahtarını istiyorum. Teyzem." dedi. Adam başta tereddüt etti ancak Lethe sahte bir kimlik çıkarıp sahte teyzesinin ona verdiğini söyleyince anahtar kartı almayı başardı. Otelin en üst katındaki suite çıkmak için asansöre bindiğinde yüzünde aptal bir gülümseme vardı ve kalbinin sesi asansörde yankılanıyordu. Yalnız olduğunu şükretti ve kapı açıldığında korkuyla yerinden sıçradı. Yakalanma korkusu içini yerken rahat olamıyordu; ama odaya ulaştığında kesinlikle rahatlayacaktı. Asansörden indi ve koridorun sonundaki kapıya doğru ilerledi. Katta üç suit bulunuyordu. Sessizdi.
Kartı kapıdaki yerine soktu ve onay ışı yanınca kolu çevirdi. İçeri girdiğinde çantasını bulduğu bir sehpanın kenarına bırakıp oturma odasına benzer yere doğru ilerledi. Sturm'ü orada bekleyebilirdi. İçeri girdi ve gülümsedi. Beklemesine gerek kalmamıştı. Sturm koltukta oturmuş onu bekliyordu. Bir süre hareketsiz bir şekilde, öylece onu izledi. Ardından oturduğu yere yaklaştı. Doğru sözcükleri arıyordu. Bir şeyin giriş kısmında hiçbir zaman iyi olmamıştı. Bu yüzden konuşmak yerine eğildi ve özlediği dudaklara kısa bir öpücük bıraktı. Kısa öpücüğün ardından, geri çekilirken fark etti odadaki ferahlığı. Sturm'ü göreceği gerçeği kafasında o kadar yer etmişti ki başka hiçbir şey ilgilenmemişti cadı. Yoksa duvarların boydan boya ayna ile kaplı olduğunu fark etmemesi mümkün değildi. Dudakları yukarı kıvrıldı ve her güldüğünde olduğu gibi mavi gözleri kısıldı. Sturm Lethe'nin kendini sevdiğini biliyordu. Her şey Lethe'ye göre hazırlanmıştı ve kusursuz bir ahenkle düzenlenmişti. Etrafında dönmeye başlayan şişe de öyle. Zamanlama harikaydı.
Etrafında dönen şişeye baktı gülümseyerek. Parfümlere olan ilgisinden Sturm’ün haberi olduğunu sanmıyordu. Yerinde bir tesadüf olmalıydı. Koku vücuduna sinerken Sturm’e baktı. O kadar yavaş hareket ediyordu ki Lethe çıldırabilirdi. En sonunda elini tuttu ve bir öpücük kondurdu bileğine. “Özledim seni Lethe. Yolcuğun nasıldı? Peki ya sürprizimi nasıl buldun?” Tam karşısındaki gözlerdeydi bakışları. Sturm ona dokunmuyordu neredeyse. Hem bu kadar yakın hem de bu kadar uzak olmayı nasıl başarıyordu? Bu Lethe’nin sabrının denendiği bir imtihan mıydı? Eğer öyleyse bu sınavı geçemezdi. Bir elini Sturm’ün yanağına koydu. Gözlerine bakarken içten bir gülümsemeyle “Aynaları beğendim.” dedi, soruların cevaplarını vermeden. Odanın her yerinde kendi yansımasını görmek hoşuna gitmişti. Üstelik yanında Sturm varken daha da güzeldi. Hızla Sturm’den uzaklaştı ve koltuklardan birine oturdu. Sürekli çelişkiydeydi. Yapmak ve yapmamak arasında gidip geliyordu. Doğru olmayan şeyler onu çekiyordu, bu bir gerçekti ama şimdi içinde bulunduğu durum o kadar farklıydı ki bir anlık heves ya da saplantı değildi. İki yıldır Sturm’leydi; ama onu gördüğü her zaman bu çelişkiyi yaşıyordu. Bu bitene kadar da yaşayacaktı muhtemelen.
Sturm yanına geldiğinde karşısındaki aynadan izliyordu onu. Yorgun bir gülümsemeyle başını omzuna koydu. Derin bir nefes aldı Sturm’ün kokusunu duymak ister gibi. Güzeldi. “Korkuyorum.” dedi sessizce. Sanki bu gece diğerlerinden farklı olacaktı. Hissetmekten korktuğu gibi görmekten de korkuyordu. İç gözünü şu an için kapatabilmeyi diledi. Neler olacağını görmek istemiyordu, olacaksa aniden olsun istiyordu. Bir şeyi beklemek korkunçtu. Hazırlıklı olmak ama hiçbir şey yapamamak, değiştirememek. Lethe gördüklerini söylemezdi. Kendi içinde tutardı her zaman. Korkusunun nedenini de saklayacaktı. Henüz kendi de bilmiyordu; ama öğrenirse de söylemeyecekti. Aslında şu an korkması gereken bir şey yoktu. Sturm yanındaydı ve yalnızlardı. Bu Hogwarts’daki bir buluşma ya da bir yemekteki birliktelik değildi. Yılda yalnızca bir kez yakalayabildiği bir fırsattı bu. Şu an mutlu olması gerekirdi. Ve her şeyi boşvermesi. Fazla olumsuz düşünüyordu. “Korkmuyorsun. Çünkü benimlesin.” Kalbinin ritmi arttı elini saran ellerle. Sıcak ve yumuşak eller kısa bir süre sonra Lethe'nin yüzünü sarmıştı. Bu kadar kolaydı işte. Lethe'yi hapsetmek bu kadar basitti, yalnızca bir kişi için.
Lethe her zaman içine kapanık biri olmuştu. Hayatının normalliğinden, rutinliğinden sıkıldığı için farklı olmak istemişti. Şimdiyse tekrar o normalliğe dönmek istiyordu. Kendisi bir karakter yaratmıştı ve onu oynuyordu. Onu seviyordu da; ama bazen çok fazla yük biniyordu üstüne. Kanı o seçmişti, o istemişti ama akıtıp sakladığı her kana ruhundan da bir parça katıyordu sanki. Sadistliğin de üzerinde bir şeydi bu. Lethe ilk başta sevdiği şeyden kaçmak için şimdi Sturm’e sığınmıştı. Sturm bu konuda dört dörtlük biri değildi ama onu en iyi anlayan kişiydi. Birkaç ufak ayrıntıyı bilmiyor olması dışında Lethe’nin sırlarını bilen biriydi. Sturm’ün geçmişi de pek parlak olmadığı için kız rahattı. Belki de bu yüzden Sturm’ü tercih etmişti. İkisi de kusursuz olmadığı için birbirlerini yargılayamıyorlardı. Daha doğrusu yargılamıyorlardı.
Başını Sturm’ün omzundan kaldırıp ona baktı yeniden. Uzun süredir aklında olan bir şey vardı. Uzun zamandır istediği bir şey. “Bir şey istiyorum Sturm. Yalnızca sende olan bir şey.” Gülümsedi. Sturm’ün Lethe’nin kan koleksiyonundan haberi yoktu. Ama yine de onun, Lethe’nin isteğinin delice olduğunu tahmin ettiğine emindi. Öyledi de zaten. Sturm’ün kanından istiyordu. Ufacık bir şişeyi dolduracak kadar. Ama ne istediğini söylemek, bir şey istediğini söylemek kadar kolay değildi. Sturm’ün elini tuttu sıkıca. İstediği normal bir şey değildi, evet ve ilk bakışta yanlış anlaşılabilirdi. Fakat Lethe’nin amacı farklıydı. Kanları saklamasının sebepleri vardı. Bazılarını intikam için bazılarını da eğlence için saklıyordu; ama Sturm’ün kanını istemesinin nedeni çok farklıydı. Özel olduğu için istiyordu onu. Sturm’ün ne tepki vereceğini düşündü. Ona bileğini sunmayacaktı. Peki ya kızacak mıydı? Lethe düşüncelerinden sıyrılıp onu bekleyen Sturm’e döndü. Dalıp gittiğini farkında değildi. Büyük bir hatayı telafi etmek ister gibi gülümsedi. “Sanırım burası yeri değil.” dedikten hemen sonra “Başka bir zaman.” diye ekledi. Elbette bir gün alacaktı. Ama bu geceyi bozmamak adına -geç de olsa- vazgeçti.
Sturm ;;
“İstediğin neyse söy-” derken lafı ağzında yarım bırakıldı Lethe tarafından. Eli ayağına dolanmak üzereydi, kelimeler anlamlarını yitiriyordu zihninde. Duyu organları birbirine dolanmıştı sanki. Lethe’den yayılan gerginliğin kekremsi kokusunu koklayabiliyordu. Bir sinestezik gibi. Koltuğa gömüldü iyice. Bir süre kendisini kapamalıydı anlaşılan. Zihni huzur bulmadan, tutarlı davranışlar sergileyemezdi. Bir dakika uzun uzun soluklandı. O sırada yanının boşaldığını fark etti ancak kızı takip etmedi. Biraz sonra da ortama loş bir hava dağıldı. ve koltuğun sağ tarafına hafif bir ağırlık çöktü. Gözlerini araladı Sturm. Ve doğruldu, biraz öne eğilerek, biraz da kızdan yana dönerek. Kızın silüetini gördü başta, gözleri tam anlamıyla çalışmıyordu. Birkaç defa kırptı. Görüş açısı netleşince gülümsedi, farkına bile varmadan. Kızın iki taraflı yüzüne yaklaştı git gide. Başka biri tarafından emirler yağıyordu Sturm’e adeta. Elini kızın boynunun biraz altına koydu ve az bir baskıyla itti. Ardından da kızın bacaklarını koltuğa uzattırdı ve dizlerini kızın iki bacağının yanına koydu. O sırada Lethe koltuğa gömülmüştü iyice. Sturm mesafeyi daha da kısalttı, nefesi yüzünü silip geçene kadar. Burnunun ucuyla kızın göğsünün biraz üstünden başlayarak çenesine kadar kısa bir yol kat etti ve oraya minik bir öpücük kondurdu. Boşta kalan eli ise kızın bacağında geziniyordu. Dudakları arasındaki mesafeyi milimetrelere indirmişti. İkisinin de heyecanı birbiriyle yarışır nitelikteydi. Gülümsedi haince ve uzaklaştı biraz. Kızın hemen başının yanında kalan elinden destek alarak kızdan biraz uzaklaştı. “Lethe… Eğer şimdi dokunursam sana tam anlamıyla, her şeyi unutturabilir misin bana? Boğulmaktan korkmuyorum, kendim olmaktan da. Ancak senden korkuyorum, ya benim Lethe’m değilsen. Bana sahte bir hayatı yaşatırsan? Bilsen ne kadar zorluyorum kendimi, senden alıkoymak için kendimi. Yasak olduğundan değil, fazla soyut ve asil bir duyguyu yaşattığından. Hiçbir zaman benim olmayan, ama her zaman peşinden koştuğum. Gerçek misin bilmiyorum. Ama elde edemeyeceğim bir şeysin. Şimdi biraz baksam tadına, bir daha böyle bir lezzet bulamayacağımı biliyorum. Tüm hayatımı hayal kırıklığının boyunduruğuna bırakamam. Yine de… Bunları öğrenecek zamanım olacak. Ancak bu gece zaman bizim için fazla hızlı akıyor. Pişman olacaksan baştan söyle, kendimi durdurabileceğimden şüpheliyim.” Uzun bir nutuğu andırıyordu, ancak içinde o kadar çok şey gizliyordu ki, dile getirmezse kendini hepten kaybedebilirdi. Histerik bir kriz bedenine girmişti sanki. Kızın cevap için aralanan dudaklarını aniden kendi dudaklarıyla örttü. Eli ise kızın derisinden içeri girmeye çalışıyordu sanki. Efsanelere inanmazdı, ancak Lethe gerçekti. Şimdiden kendini unutmuştu. Sadece Lethe ile geçirdiği anılardı hatırında kalan.
Not: Bilmeyeniniz yoktur ama adettendir not düşmek lâzım: Lethe Nehri, Yunan Mitolojisi'nde 'Unutuşun Nehri' olarak geçer. Nehre girenler bütün anılarını kaybeder.
| |
|
Dungeon Master Yönetici
Mesaj Sayısı : 76 Kayıt tarihi : 04/08/12
| Konu: Geri: julian granville Salı Eyl. 04, 2012 7:52 am | |
| Hufflepuff IV. Sınıf! Potter's Diary RPG'ye Hoşgeldiniz. | |
|