Philomena Clohessy Gryffindor IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 22/09/12
| Konu: phil. C.tesi Eyl. 22, 2012 11:38 am | |
| Ad&Soyad: Philomena Clohessy
- Örnek RO::
***3-4 sitede daha kullandığım bir rp'mdir.Ana karakterim Claudia Eveline Hellaven ile yazılmıştır. İspatlamamı isterseniz hallederim.
***Karakterin iç sesini ve rüyaları aldım. Neden söylediğimi bilmiyorum, belki karışabilir, her neyse.
İnsanlar bu kadar acımasız olabilir miydi? Ateşten yaratılmışçasına kötü, içinde bir damla iyilik kalmamış taştan kalplere sahip olabilirler miydi? Sırf canını sıktı diye insan öldürebilirler miydi peki, buna vicdanları izin verir miydi? Bunlara verilecek bir cevabı vardı yine de: Onların insanlığını unutabilecek kadar güç aşığı olmaları insanları kötülüğe itecek en büyük nedendi. Asıl soru: Kendisi bu kadar zamandır nasıl olmuştu da bu kötülüğün farkına varamamıştı hem de sonsuz karanlığın içinde titrek fakat sönmemeye kararlı bir ışık huzmesiymişçesine büyürken.
Evet, on altı yaşındaki Claudia bu şekilde düşünebilirdi ama yirmi bir yaşındaki Claudia kesinlikle bunu kabul etmiyordu. Zaten şimdiki Claudia geçmişini utanç kaynağı olarak görüyordu, mavi gözleri ışık saçan tatlı kızın Seçmen Şapka “Hufflepuff!” diye bağırınca tahta tabureden inip “Evet!” diye haykırması şimdi ona çok anlamsız geliyordu. Artık onun ruhu ışığın vurmasıyla oluşan siyah gölgeler gibiydi: karanlık ve korkutucu.
Kahverengi ve eski düzlüğünü kaybetmiş saçlarını kendisine hiç yakıştıramadığı atkuyruğu şeklinde bağlamıştı. Görev esnasında bir de saçlarıyla uğraşmak istemiyordu. Bir zamanlar gökyüzünün rengi olan maviyi barındıran gözlerinin altı mosmordu ve adeta uyumaya ihtiyacının olduğunu haykırıyordu. Ama toprak zeminde dolaşan hamamböceğini izleyen gözleri aksini söylüyordu. Bugün önemli bir gündü: Uyumaya, su içmeye, bir şeyler yemeye ve ölmeye zaman tanıyamazdı.
Harekete geçmesine daha on dakika vardı. Gereksiz insanları temizleyebileceği on dakika; ama ondan bu rutubet kokan, neredeyse çürümüş tahta kulübede beklemesi isteniyordu. Plan böyleydi, karşı gelemezdi. O da bu tahta kutunun içinde tek eşya olan, pek sinir bozucu bir şekilde sallanan sandalyede oturuyordu. Ne hissettiğini bilmiyordu, mutlu olmalıydı, kahkahalar atmalıydı ama o üzgündü sanki. Düşüncelere dalmıştı, kusursuz işleyeceğinden emin olduğu için Yoldaşlığın karargâhına düzenleyecekleri operasyonu düşünmüyordu. O anı düşünüyordu, doğru kararı verdiğini sandığı, hâla anlam veremediği bir sürü andan oluşan o anı. Rengi solmuş siyah cüppesinin cebine sigarasını almak için elini attı, birden kalbi hızlanmaya başladı. Küçük şişeye değen parmakları onu rahatlattı, problem yoktu. Cebinde kalan son sigarasını asasından çıkardığı ateşle yakarken beyninde fır dönen anılar yine aynı kavşakta karşılaştı.
Ölüm Yiyenler tarafından esir alındığı ve bu savaşın “iyi-kötü” değil de “güçlü-zayıf” çatışması olduğunu anlayalı iki yıl olmuştu. Yakalandığı anda hissettiği cesaretin verdiği gücü hatırlayınca belli belirsiz gülümsedi. Bu pek de iyi bir şey değildi aslında, sonuçta şimdiki arkadaşlarına iyi davranmamıştı o zamanlar. Zaten o da bu davranışına değil cesaretine gülmüştü. Bir Hufflepuff’tı belki; ama hatırlamak istemediği bir hatıra olarak gördüğü annesinden kaynaklanan bir Gryffindor damarı olduğu kesindi. Gerçi o artık Slytherin olmak istiyordu ama geride kalmıştı porsuk tayfası, sonuçta şu anda doğru taraftaydı ya da doğru düşündüğü tarafta.
Mumun loş ışığıyla aydınlanan damalı bir zemine sahip odada sımsıkı iplerle bağlanmış kızın içinde yükselen şey nefret ateşi değildi, kesinlikle bir lavdı. O da patlamak üzere olan volkan. Duygularını bir yokladı, içinde korku yoktu sadece saf nefret vardı. Karşısında simsiyah kirli sakalları ve birbirine karışmış siyah saçlarıyla hamamböceği olarak gördüğü adamın ayaklarının dibine tükürdü. Sonra da ağzını sımsıkı kapattı. Hamamböceğinin buna kızacağını ve en azından Crucio laneti yiyeceğini biliyordu. Ama adam güldü, kız hamamböceğinin kendi nefretini körüklemeye çalıştığına emindi. Bu ne cüret! Ona yoldaşlığın düşeceğini, bir hiç uğruna savaştığını ve gerçekten zayıf biri söylüyordu. O sustu inadına sustu, kolunda hissettiği acıyı anlayamadı, biri iğne gibi sivri bir şey batırmıştı ve koluna o iğneden bir sıvı akıyordu. Bedeniyle birlikte beyni de uyuştu, başı öne düştü. Kapanan gözlerinin arkasında her şey soluk turuncuydu, etrafında birilerinin bir şeyler söylediğini duyuyordu, birileri ona emirler veriyordu. Sonra da dayanılmaz acılar ve yine emirler… Fısıltılar, fısıltılar, Claudia’ya kendini aptal gibi hissettiren bir melodi ve acı bir çığlık…
Claudia o anı bir daha yaşadı, o andaki boşluğu bir daha hissetti ruhunda. Beyni karmakarışıktı yine, korkuyordu ve gariptir ki içindeki nefret artıyordu. Kalbi yerinden çıkmak istercesine atıyordu, göğüs kafesine hapsedilmiş minik kuştu ve çırpınıyordu. Titreyen eli sigarayı düşürdü. Bu kadar çok korktuğunu görünce derin derin nefes alarak kendini yatıştırmaya çalıştı, pek başarılı sayılmazdı ama yeterliydi bu. Ayağa kalktı, yere düşen sigaradan kaçmaya çalışan hamamböceğinin üstüne tükürdü ve onu ezdi. Volta atmaya başladı, on dakika çoktan dolmuş olmalıydı derken gümüşi pumayı gördü. Vakit gelmişti, cebinden çıkardığı küçük parlak renkli şansı içmeye başladığında kafasına bir şey dank etti: Ona gelecek olan patronus bir böcek yiyen olacaktı puma değil. Asasını almak için çok geçti, tahta tavan üstüne çöktü ve birinin “ Sersemlet!” diye haykırdığını duydu. …
Neden bayıldığını bilmiyordu, tahtalar yüzünden mi yoksa büyü yüzünden mi? Önemli olan bu değildi, geçmiş tekerrür ediyordu. Yine esirdi tek bir farkla: Bu sefer oda aydınlıktı ve iplerle bağlı değildi. İşin ilginç ama bir o kadar iyi tarafı Claudia kendini iyi hissediyordu, burada olması iyi bir şeydi. Bu da gösteriyordu ki Felix Felicis’in etkisi daha geçmemişti. Rahat koltukta öylece uzanmaktan sıkılıp oturdu. Karşısında üç kişi vardı, onu görünce gülümsediler. Hiçbirinin pis sakalları yoktu, hepsi ona açık bir iyimserlikle bakıyordu, hamamböceğiyle tek ortak noktaları can düşmanı olmalarıydı. Ama Claudia bunu umursamıyordu, şans onunlaydı. O da etrafını incelemeye başladı.
Muggle işi bir evde oldukları çok belliydi. Duvarda içinde hareketsiz fotoğraflar ile tablolar bulunan bir sürü çerçeve asılıydı. Yerde mavi renkli tüylü bir hali seriliydi. Üstünde kendisinin ve diğerlerinin oturduğu beyaz deri koltuklar ve küçük bir cam sehpa bulunuyordu. Başını çevirdiğinde bir gümüşlük gördü, üstünde bir sürü gereksiz süs eşyası vardı. Önüne döndü, bu sefer de karşısındaki yüzleri inceliyordu. Sağ tarafta oturan çakma sarışın: Sally Verde. Muggle doğumlu, cadılıktan vazgeçip doktor oldu. Okul yıllarında Claudia ile araları iyiydi ama yeni Claudia tarafından kandırılıp Crucio laneti ile işkence çekince ölümüne düşman oldular. Ortadaki esmer bomba: Kjartan Arnold. Ünlü bir muggle doktor, özellikle kadınların tercihi. Bir ara kara büyüyle ilgili bomba bir açıklama yapmıştı da gazetecilerin gözdesi olmuştu. Claudia onun biricik kız kardeşini öldürünce Claudia’yı öldürmeye yemin etmişti. Ve son olarak: Charlie Kafka. Gençlik aşkı kahve-sarı daima karışık saçı, yeşilin en koyu tonunu taşıyan çukur gözleri ve esmer teniyle yine karşısındaydı. Claudia onu görünce kalbinin sıkıştığını hissetti, kabul etmeliydi ki ruhunu dinlendiren o su hâla akıyordu; fakat kalbi utançtan sıkışmıştı aşktan değil. Tam da geçmişini sorgulamaya başlayacaktı ki içeri giren biri dikkatini dağıttı. Ütülenmemiş elbise gibi duran yüzü ve ona bilgelik katan gri saçları ile Robert McMullan! Lanet olası ihtiyar, karanlık tarafın ileri gelen isimlerinden biriydi de burada ne işi vardı? Yine de sinirlenmemeliydi, Felix’in ona çok ilginç emirleri vardı. “Aynı tarafta olduğumuzu sanıyordum.” gayet sakindi bunları söylerken. “Tabii ki aynı taraftayız. Yoksa sen kendini bu kişilik karmaşasından kurtarmak istemiyor musun?” Aptal adam, tabii ki istiyordu. Hem de her şeyden çok! Evet anlamında başını salladı “Ben de öyle düşünmüştüm. Şimdi beni dinle, sana anlatacak çok ilginç bir hikâyem var.”
Normalde Claudia bunu kesinlikle kabul etmezdi ama susması gerekiyordu. “Şunu bil ki ben burada Zümrüdüanka Yoldaşlığı adına konuşuyorum. Şimdi anlatacağım her şeyi Yoldaşlığın üst kademesindeki insanlar biliyor. Neyse, başlıyorum.Yaklaşık on yıl önce CIA adını taşıyan Amerikan istihbarat teşkilatı değişik bir projeye başlamışlardı, projenin iğrenç tarihinden sonra bütün bilgileri yok ettiler. Projenin adı MK-Ultra, ileri derece zihin kontrolü. Amaçları tahmin edebileceğin üzere işlerine yarayacak insanların davranışlarını kontrol etmek. Kurbana çeşitli işkenceler uygulanıyor: radyasyon, elektroşok… Bildiğin gibi biz bunu Imperio laneti ile daha acısız yapabiliyoruz. Yine de bu proje karanlık büyücülerin dikkatinin çekti. Çünkü MK-Ultra’nın diğer bir kolu diyebileceğimiz “Monarch” projesi sayesinde insanların kişiliğini değiştirebiliyorlardı-daha doğrusu ikinci bir kişilik kazandırabiliyorlardı. Bu proje diğeri kadar masum değildi, temelleri Kabala’ya ve kara büyüye dayanıyordu.” Adam derin bir nefes aldı ve sustu, Claudia’nın tepkisini merak ediyordu. O ise gözlerini yere dikmiş devamını bekliyordu, aslında hikâyenin sonunu biliyordu, yanlış anlamış olmayı diliyordu. “Kurbana değişik ayinlerle yeni bir kişilik kazandırılıyordu ve bildiğin gibi bu biz büyücüleri bile aşar. Ve Karanlık Lordun işine gelir, bu sayede kendine bir sürü yoldaş kazanabilir.” Claudia’nın gözleri öyle boş bakıyordu ki bu cevabı vereceği hiçbirinin aklına gelmezdi“Ve ben de ilk kurbandım. Şeytanın büyücü dünyasındaki deneği… Aynı zamanda ikinci bir denek olacağım, değil mi? Beni buraya onun için getirdiniz, geliştirdiğiniz tedavinin işe yarayıp yaramadığını bilmek istiyorsunuz.” Robert heyecanla kıza bakıyordu, Claudia bütün şüphelerine rağmen onun istediği cevabı verecekti yine de son kez Charlie’ye baktı. Onay alınca kabul ettiğini söyledi. Robert gerçekten sevinmişti, eğer ellerini çırpsaydı Claudia hiç şaşırmazdı. “Pekâlâ, tedavilere bugün başlıyoruz. Önceden söyleyeyim tedavi süreci sinir bozucu geçebilir. İnsanlarla ilişkini keseceğiz, sadece doktorlarının tedavi için söylediklerini dinleyeceksin. Şimdi senden bir şey istiyorum. Kelebeklerin uçtuğu o şarkıyı söylemelisin. Caterpillar in the tree- hadi hatırladığını biliyorum! ” Elbette hatırlıyordu, nasıl unutabilirdi ki hamamböceğinin öğrettiği tek kaçış yolunu. Korkunç odadaki tek iyi ses, acılarını dindiren tek şeydi. Gözlerini zemine dikip o çocuksu melodiyi mırıldanmaya başladı:
Caterpillar in the tree How you wonder who you'll be Can't go far but you can always dream
Wish you may and wish you might Don't you worry, hold on tight I promise you there will come a day Butterfly fly away
Butterfly fly away, butterfly fly away Flap your wings now you can't stay Take those dreams and make them all come true
Butterfly fly away, butterfly fly away We've been waiting for this day All along and knowing just what to do Butterfly fly away
Robert ona gülümsedi ama pek de hayra yorulacak bir şekilde değil. “Monarch bir kelebek türünün adı, kurban ayinlerden sonra çırpınan bir kelebeğe döndüğü için bu adı almış. Senden isteğimiz ruhun sıkıştığında bile bu şarkıya sığınma. Unut o melodiyi, sen aklı başında bir tırtıl olacaksın, sarhoş bir kelebek değil. ” Başıyla Claudia’yı işaret etti ve Kjartan ile birlikte odadan çıktı. Sally ve Charlie de Claudia’nın koluna girdi, onu ayağa kaldırdılar. Gerçi yardıma ihtiyacı yoktu ama itiraz edemedi, kendini gerçekten berbat hissediyordu. Şimdiden verdiği karara pişmandı, Felix’in etkisi geçiyordu anlaşılan. Siyah boyalı tahta kapının önünde durdular. Charlie yavaşça kapıyı ittirdi ve oda yüzünü göstermeye başladı. Basit bir yatak ve tozlanmış bir lambadan başka bir şey yoktu odada. Claudia kendini rahatsız hissetti, aynı duyguları bir daha yaşamak istemiyordu. Kollarını kurtardı ve koşmaya boş koridorda koşmaya başladı-ta ki biri onu büyüyle yere yapıştırıncaya kadar. Güçlü kolların onu kaldırdığını hissetti, birkaç saniye sonra yatakta uzanıyordu. Sally koluna iğne batırdı ve sıvıyı enjekte etti. Artık o hissetmiyordu, buz kesilmiş mavi gözlerini tavana dikmiş öylece yatıyordu. Artık kendisinden başka kimsesi yoktu.
“Her şey çok çabuk oldu, değil mi? Az önce tahta kulübedeydim, şimdi bir odada kapana kısıldım. Hem Yoldaşlığın beni kurtarmaya çalışması çok saçma, tabii orası da bir karmaşa ya. Aslında eskiden beni severlerdi, ondandır belki. Buradan kaçmanın bir yolunu bulmalıyım hem de hemen. Ah, Charlie hâla değişmemişsin. Acaba yine sever misin beni? Saçmalama Claudia, o senin düşmanın. Gerçi normalde insanlar düşman oldukları kişiden nefret ederler, sen âşıksın ama…Hey, ben bu anı daha önce de yaşadım! Ama nerde ve ne zaman?” Beyni sulanmaktan çıkmış, kendi suyunda yüzüyordu. Mantıklı düşünceleri anlamsız bir sırayla tek tek sıralanıyordu beyninde. Sanki iki kişi vardı ve ikisi de aynı anda aynı beyni kullanmak istiyordu. Sonunda müthiş bir baş ağrısıyla kıvranmaya başladı. Bu sefer iki kişilik de kararlıydı: Çığlık atmak yoktu, kendini aciz gösteremezdi. Başını iki elinin arasına sıkıştırdı, bir süre sonra nasıl olduysa uykuya daldı.
”Anne-baba! Sizi gördüğüme öyle sevindim ki! Hey, neden gidiyorsunuz? Ne, ben sizi öldürmedim!? Saçmalayın, yapmam öyle şey. Durun, gitmeyin! Ben sizi öldürmedim. Öldürmem… Hey sen bırak o elindeki asayı... ama sen bensin! Niye gözbebeklerin yok? Onları öldüren sendin değil mi! Lanet olası ailemi benden aldın!“ Ağlayarak uyandı, kâbus fazlasıyla gerçekçiydi… Ailesini kendi öldürmüştü ama bunu yaptığına hiç pişman olmamıştı, öldürürken kalbi sızlamamıştı bile. Ama şimdi kendini öldürmek istiyordu, ona değer veren insanları bu ellerle öldürmüştü! Eli cebine gitti ama asası yerinde değildi. O sırada beyaz doktor önlüğüyle Kjartan içeri girdi “Merhaba Claudia! Eee nasıldı gecen?” Gözler, onları hiç kimseden saklayamazdınız. Kjartan da saklayamadı, yüzündeki gerçekçi tebessüm bile örtemedi nefretini. Claudia ona anlatmayı hem istiyordu hem de istemiyordu.“Yaşamak için anlatmam gerek, işe yaramazsam bu sonum olur. İyi de ben zaten ölmek istiyorum! Hayır, hayır tabii ki yaşamalısın. Lordun sana ihtiyacı var. Lordun canı cehenneme, aldığım bir sürü can var. Benimkisi de onlardan biri olmalı!” Elinden geldiğince gülümseyerek “Hiçbir fark yok. Söylesene, sen diplomanı nereden aldın?” Kjartan Claudia’ya doğru eğildi, siyah gözlerini mavilere kenetledi“Tedaviler işe yarasa iyi olur. Yeminimi hâla unutmadım.” Sorma ihtiyacı bile hissetmeden Claudia’nın kolunu kavradı ve iğneyi batırdı. Tehditkâr bir şekilde baktıktan sonra odayı terk etti.
Yatağın üstüne oturdu ve bacaklarını karnına doğru çekti. Bir bedende iki kişilik, ikisi de birbirinin zıttı, ikisinin de amaçları farklı… “Bence senin de bir adın olmalı, ne dersin? Eveline’in anlamını bilmiyorum ama Claudia’yı eskiden çocuğu ölmüş anneler koyarmış. Kötü ruhlar bu çocuğu da almasınlar diye. Claudia senin olsun, ben o adı hak etmiyorum. Kendimi koruyamadım, olmazsa olmazımı kaybettim ben.” Gözlerinden yaşar boşandı. Mezarlara dökülen su gibiydi o gözyaşları, ruhunu temizliyordu. Temizledikçe de acı veriyordu, öldürdüğü insanlar gözünün önüne geliyor daha da ağlıyordu. Bu acı bitmeliydi ve aniden bitti.
”Lanet olsun, ne işim var benim burada? Ah iğrenç kokuyor, aman Allah’ım! Ceset bunlar ve.. Ve tanıyorum ben bunları. Rosaline, Jonathan, Hestia… Ben-bunlar öldürdüğüm insanlar! Ama neden, neden yaptım bunu? O istediği için. O kötü ruh istediği için! İmdat! Durun lütfen, öldürmeyin beni. Ölmemeliyim, lütfen yaşamak istiyorum. Ölmemeliyim! Canımı acıtıyorsunuz!“ Nefes nefese kalmıştı“Acı dinmeli. Ölmeliyim.”
…
Üç günün geçen günlerden farkı yoktu: İğne ol, kâbus gör, tedaviye cevap vermediğini söyle ve ölümünü bekle. Eveline’in geçmişinden tek kurtuluşu kâbuslarına kaçmaktı. Uykuya dalmak üzereyken kapı ansızın açıldı, içeri hiç ummadığı biri girdi. Ürkek adımlarla Eveline’in ayaklarının dibine oturdu. Gözlerinin altı morarmıştı, Eveline’e açık bir öfkeyle bakıyordu “Sen delirdin mi! Neden yalan söylüyorsun, eski kişiliğini kazandığını biliyorum Claudia.” Eveline çocuğu susturdu “Eveline olacak Charlie, Claudia değil. Benden ne kadar uzaksan o kadar iyi olacaksın Charlie. Git, lütfen.” Charlie inatçıydı “Hayır, Claudia bak ben seni hâla seviyorum! Bu an için yaşıyordum ben, seni bekliyordum hep. Cl-Claudia neler oluyor?” Genç kız ağlamaya başlamıştı ama artık sarsılıyordu. Tüm vücudu titriyor, sarsıntının etkisiyle saçları karışıyordu. Başını kaldırdı-Charlie’ye bakan iki çift göz bembeyazdı. Birden kızın burnundan kan geldi, gözbebekleri yerine oturdu “Beni bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum Kafka. Doğru ya, senin sevdiğin Eveline’di. Güçsüz, bedeninde ikinci birini kabul edecek kadar aciz olan Eveline. O artık yok Charlie. Ruhu boşlukta sonsuza dek hapsolmakla meşgul. Aşk… Acı veriyor olsa gerek ama şunu bilmeni isterim ki ben o kadar zayıf biri için gözyaşlarımı harcamazdım.”
x. Amortentia kişiye en çekici gelen şeylerin kokusuna sahiptir. Sizin Amortentia'nız nasıl kokuyor? O nesneye ne zaman yaklaşsam etraf duman kokar. x. Katlanmasını en zor bulduğunuz şey nedir? Dönek ve aptal insanlar. Sulu gözler. Korkaklar. Aşırı kuralcı teyzem. Hangisini sayayım? x. Derse giderken yerde bir arkadaşınızın günlüğünü fark ediyorsunuz, ne yaparsınız? Sanırım birilerinin ona dokunmasını beklerim. Sırf olay çıkarmak için. Ama baktım gelmiyorlar, çantama atıveririm, sonra da ona götürürüm. x. Kütüphanenin Yasak Bölümü'nden bir kitap almanız gerekiyor, nasıl yapacaksınız? Gece gizlice halletmeye bakarım.Patırtı çıksa da problem olmaz gerçi, soğukkanlılığımı koruyup bir şekilde çıkarım oradan. x. Hogwarts mektubunu aldığınız an ne düşündünüz? Teyzemden kurtulduğuma sevinmiştim. x. Bir iksir icat edebilecek olsaydınız size aşk mı, güç mü, bilgelik mi yoksa şöhret mi verecek olanı seçerdiniz? Yeteri kadar güçlü olduğumu düşünüyorum -hatta daha fazla- Bilgelik isterdim. x. En çok nefret ettiğiniz düşmanınız yanınıza gelse, "Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Hadi arkadaş olalım." dese ne yapardınız? Gözlerine bakarım. Rahatsız olduğunu anladığım zaman yüz ifademi hiç bozmadan yanından uzaklaşırım. x. Müdürü beklerken odasındaki ilginç aletlerden birini kırdınız! Muhtemelen çok değerli de bir aletti. Müdür gelene kadar birkaç dakikanız var. Aklınızdan neler geçiyor? Büyük ihtimalle yanlışlıkla olmuştur ve müdür beni anlayacaktır. Lakin kendim kırdıysam eğer cezamı çekmeye hazırım.
| |
|