Isaac Lahey Hufflepuff IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 19/09/12
| Konu: Isaac Çarş. Eyl. 19, 2012 4:45 am | |
| Ad&Soyad: Isaac Lahey Örnek RO: - Spoiler:
[size=x-small]Bir ağaca yaslanmıştım. Sabah ile yeniden doğan Güneş beni ısıtmaya başlamıştı. Gümüş kılıcımda ki canavar canavar kanına hiddetle bakıyordum. Neden evimden uzun süredir uzaktaydım en önemlisi genç, güzel bayanlardan. . Neden elimde kılıcım bilmediğim geçmişi mi araştırıyordum. Doğrusu Tam bir Tanrı Lideri olmak zor işti. İnatla ölüm her yerde beni arıyordu, ölümlü bir bedende olduğum için beni öldürmeye çalışıyordu. Geçmişimi öğrenmeden bu işten kurtulamayacaktım. Sadece bir İskandinav Tanrısı Odin'in çocuğu olmak ve onun tapınak muhafızlığının liderliğini yapmak beni bundan korumuyordu. Köprü muhafızını düşündüm. Bana büyük bir ipucu vermişti. Zamanı geldiğinde demişti değil mi? Bu köprüdeki adam Heimdall Tanrıların şehrinin her bir bölümü resmi olarak koruyan kişidir. Söylentiye göre gözleri sadece keskin değl aynı zamanda evrenin öbür ucunu görebilecek kadar keskindir kulaklarının ise bir çimin büyüdüğünü duyabilecek kadar hassas olduğu söylenir. Elimdeki kılıca tekrar baktım. Zamanı geldiğinde diyerek fısıldadım kendime. O zaman bu Southampton Kasabasından kurtulacaktım fakat bir bakımada özlemeyeciğim sayılmaz buraya o kadar çok alıştımki kötülere bile bir Şeytan dostum, Melek dostlarım ve Vampirlerle bile arkadaşlığım vardı onları bırakıp nasıl gidecektim diye soruyordum kendime zaman zaman.
Zamanı geldiğinde. Ama şimdi uzun süredir gözlerine uzun uzun bakamadığım kişiye dönmeliydim. Bİr ay sonra göğsümde ve gözümün üstünde ki yara izleriyle dönüyordum. Yara izleri Tanrısal gücüm ve İlahi yeteneğim yardımıyla iyileşmişti. Fakat gözümün altında ve göğsümde ince bir çizgi hala duruyordu. Babam bunların lanetli silahlardan olma yaralar olduğu için geçmeyeceğini söylemişti. Loki... Ölüm meleği. Lanet tırpanından ve üzerime saldığı karanlık ve ruh yiyici yaratıklarından kaçmaktan yorulmuştum, bu ölüm Tanrısı beni her isteğinde köşeye sıkıştırıyordu. Benden güçlüydü. Henüz yeteneklerimde ustalaşamamıştım, özel bir yeteneğim vardı sadece bana ait ama aynı zamanda Tanrısal yeteneklerimi güçlendirmeliydim. Loki henüz ben güçlenmeden beni avlamak istiyordu. Onun görevi buydu. Eğer ben yeterince güçlenirsem Loki bir dengeyi oynatabileceğimden şüpheleniyordu. Bence Loki benden korkuyordu ve bana yaklaşamıyordu asıl problemi o. Ama bana bir tehditmişim gibi bakmamışlardı. Henüz... Bunda çaylak olmam, yeteneklerimi geliştirmede berbat olmam ve henüz 25 yaşımda olmam etkiliydi. Normalde hangi bedende olursam olayım yaşlanmam ve ruhumu başka bir bedene atarım fakat bu bir sorun eğer Tanrı biri öldürürse o zaman o yara ruhuma kadar işler. Bedenim titremeye başlamıştı. Loki... Lanet olası yine beni bulmuştu. Tam zamanında Arkamı dönüp tırpanını durdurdum. Amitié, kan yakudu kakmalı gümüş bir kılıçtı. Aslında kan yakudu denilen şey Onun lanet tırnaklarıydı. O tırnaklarından bir silah yapmıştı aslında bir dev olan Loki'nin vücudunun hammedesi bile çok sertti sadece bir Tanrı tarafından öldürülebilir tam bir Tanrı ve onu öldürecek ne bir Vampir nede bir Kurtadam var hiç bir Köken bile onu öldürecek güce sahip değil belki sadece durdurabilir.
Loki tırpanın kaldırıp tekrar bir darbe daha yaparken kenara doğru atladım. Bu dövüşü uzun süre devam ettiremezdim. Ve sevgilimle buluşup ona istediğim şeyi vermeden de ölmeyecektim. Ve tek bir kurtuluş yolu gözüktü gözüme. Loki'nin giremeyeceği iki yer. Asgard... Ölümsüzlerin yani Tanrıların şehri, ikincisi ise Southampton Kilisesi... Şimdi eğer Asgard'a gidersem babam Odin'den yardım isteyebilirim beni bu illetten kurtarabilir. Tanrıların babasına karşı gelmeye Loki bile cesaret edemez. Southampton'dan ayrılmak istemiyordum bana her daim ev sahipliği yapmıştı. Kilisede güvende olabileceğimi biliyordum. Gözlerimi kapatıp Kilisede var olabileceğimi düşünerek oraya ulaştım. Loki artık peşimden gelemezdi.
Kilisenin büyüleyici bir ışığı vardı insanlar günah çıkartmak için gelmişlerdi ama sanki zaman durmuştu bu ortamda. Kimse hareket etmiyordu bir çeşit büyü yapılmış olmalıydı. Kilisenin pencerelerinde çeşitli melek resimleri vardı. Bir çoğunu kişisel olarak tanıyordum. Melek pencerelerinin içinden ilahi ışıkların geçtiğine inanılırdı ve yağmur taneleri sadece bir melek öldüğü zaman bu camlarda belirirdi. Bu Kilise o kadar uzun zaman önce yapılmıştı ki insanların kendini bildi bileli var olduğu söylenirdi. Bu taşların bu oymaların Tanrı tarafından oyulduğunu inanılırdı. İlk kurallar bu kilisede yazılmıştı. Bu görkemli kiliseye sık sık meleklerin geldiği söylenir, kutsal günlerde melekler ortaya çıkarlar ve ibadetlere katılırlar insanlar arasında.
Kilisenin ortalarına doğru yürüdüm bir şimşek çaktı ve tam önümde Odin'in belirdiğini gördüm. Direkt olarak nutkum tutulmuştu önünde diz çökerek adeta af dilenmeye başladım. Beni burdan çıkartmaya geldiğini biliyordum, bu dünyadan gidecektim hatta muhtemelen Heimdall ile iş birliği yapmıştır. Odin henüz ağzını bile açamadan arkadan alkış sesleri duyulmaya başladı. Uzun boylu, uzun bir sakalı vardı ve yüzünde sinsice bakışlar vardı. Yanımıza doğru gelerek elini Asgard'ın yüce koruyucusu ve babası olan Odin'e uzattı. Elinden hızla bir şey çıkara Odin'i esir aldı. Çok güçlü bir büyü olduğu belliydi. Bir büyücü ağı bu. Onu esir almıştı artık. Genel olarak büyücüler öldüğü zaman büyüler de çözülürdü.
''Yüce Tanrı Odin oğlu Nicholas seni burada beklemiyordum, sakın işimi zorlaştırmaya kalkma yoksa o ölür.'' demişti zalim büyücü. Onun kim olduğunu anlamak için Tanrısal yeteneklerimi kullanmam yetiyordu gözlerimle onun kimliğini çıkarttım. Onun adı ''Thandor Shota'' çok yetenekli bir büyücü henüz gücünün sınırlarına bile erişmemiş. Bu yeteneklerle onu yenmem olanaksızlaşabilir ama asla denemeden bilemem. İçeriye soğuk bir rüzgar esti ve saçlarımı geriye savurdu. Gözünü kapattığı anda ilahi hızımı kullanmıştım anlık olarak karşısında belirdim ve ona bir yumruk savurdum. Çok yetenekli olduğu kadar kurnaz, zeki ve sinsi bir büyücü. Kendini korumaya almış ona ne yaparsam asla hissetmez. Hissetmese bile vücut üstün bir yapıya sahip bu yüzden onu öldürebilirsem, hissetmesinin bir önemi kalmaz. ''Zeki olduğun kadar sinsisinde Thandor ama yaptıkların yanına kalmayacak'' demiştim ve adeta bağırıyordum sesim kilisenin her yerinde çınlamıştı.
Thandor karşımda sinsice gülümsemeye devam ediyordu gene bir şey peşinde olduğu belliydi. Thandor'u öldürmek için cebimden çıkarttığım bıçağı kalbinin tam ortasına sapladım, tekrar bir rüzgar ile yaşlı büyücü devrildi ve ağzından kan gelmeye başladı. Öldüğünü anladığım an Odin canlanmıştı ve dizlerinin üzerine çökmüştü. Artık onu kurtardığımı anlayıp beni ödül için Asgard'a götüreblirdi. Özlemiştim orayı ama Heimdall'ın yardımı ile Gökkuşağı Köprüsünden geçer istediğim zaman tekrar gelebilirdim buraya. ''Odin oğlu Nicholas seni affediyorum, Tanrılar Şehrine geri dönebilirsin.'' demişti. Kulağıma yaklaşarak fısıldamıştı, o sırada vücudumda sıcak bir ısı belirmişti iliklerimde dolaştığını hissedebiliyordum. Gücüm geri dönmüştü, Tanrı formuma girebilmiştim artık. Kendim geliştikçe etraftaki beyaz ışık artmaya başlamıştı en sonunda üzerime de beyaz bir zırh belirdi ve tam formuma geçtiğim andı. Odin kaybolmuştu ama birazdan onun yanına gidecektim. Heimdall sesimi duyabilirdi artık, ''Yüce Heimdall! Tanrılar Şehrine gelmek için yardımına ihtiyacım var! Köprüyü kur ve beni yeniden oraya al!'' diye bağırdım sesim tüm Southampton Kilisede yankılanmıştı. Heimdall'ın kulağı bir çimin büyümesini bile duyabilecek kadar hassas olduğundan sesimi duyabildiğinden emindim.
Üzerimde bir ışık belirdi köprü çalışıyordu, aynı zamanda ölümlülerin adını verdiği ''uzay-zaman örtüsü''. Şimdi geri dönebilirdim üzerimdeki bariyerin beni yukarı çektiğini hissedebiliyordum, gözlerimi kapatıp kendimi ona bıraktım. Karnımda kelebekler uçuyoprdu adeta nasıl olacağını bilemezsen gözlerimi açtım ve Asgard'ın büyüleyici bahçesinde olduğumu farkettim artık tekrar hayatıma geri dönebilecektim. Southampton'dan uzaktım fakat artık buraya gelmiştim kendi yaşamımı kurabilirdim ve en önemlisi Tanrılara hizmet için burdaydım...[/size]
[size=x-large][align=center]Son...[/align][/size]
[align=right]Okunduktan sonra silinsin lütfen.[/align]
x. Amortentia kişiye en çekici gelen şeylerin kokusuna sahiptir. Sizin Amortentia'nız nasıl kokuyor? x. Katlanmasını en zor bulduğunuz şey nedir? x. Derse giderken yerde bir arkadaşınızın günlüğünü fark ediyorsunuz, ne yaparsınız? x. Kütüphanenin Yasak Bölümü'nden bir kitap almanız gerekiyor, nasıl yapacaksınız? x. Hogwarts mektubunu aldığınız an ne düşündünüz? x. Bir iksir icat edebilecek olsaydınız size aşk mı, güç mü, bilgelik mi yoksa şöhret mi verecek olanı seçerdiniz? x. En çok nefret ettiğiniz düşmanınız yanınıza gelse, "Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Hadi arkadaş olalım." dese ne yapardınız? x. Müdürü beklerken odasındaki ilginç aletlerden birini kırdınız! Muhtemelen çok değerli de bir aletti. Müdür gelene kadar birkaç dakikanız var. Aklınızdan neler geçiyor? Cevaplar: *Islak toprak ve Dişbudak Ağacı kokusu. *Yalan. *Günlüğü alıp arkadaşıma götürürüm. *Bunun alternatifleri olabilir mesela görünmezlik pelerini ile yada animagusum küçük bir hayvan ise ona dönüşerek yada profesörlerden izin isterim nede olsa okulda çalışkan olmuş oluyorum. *''İnanamıyorum! Sonunda bende Hogwarts'a gideceğim!'' gibisinden bir şey olur. *Bilgelik *Önce onu biraz sınar daha sonra duruma göre hareket ederim. *Neydi şu tamir büyüsünün adı... | |
|
Dungeon Master Yönetici
Mesaj Sayısı : 76 Kayıt tarihi : 04/08/12
| Konu: Geri: Isaac Çarş. Eyl. 19, 2012 4:57 am | |
| Hufflepuff IV. Sınıf! Potter's Diary RPG'ye Hoşgeldiniz. | |
|