Edmundo Salvador Ravenclaw IV. Sınıf
Gerçek İsim : Ege. Kan Durumu : Melez. Taraf : Aydınlık. Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 17/08/12
| Konu: i have made up my mind, don't need to think it over... Cuma Eyl. 14, 2012 3:41 am | |
| | |
|
Edmundo Salvador Ravenclaw IV. Sınıf
Gerçek İsim : Ege. Kan Durumu : Melez. Taraf : Aydınlık. Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 17/08/12
| Konu: Geri: i have made up my mind, don't need to think it over... Cuma Eyl. 14, 2012 4:36 am | |
| Kulak kepçesinden içeri esen hafif rüzgârın, içine tesir etmesiyle; yüzü ekşidi. Göz kapakları hala gözlerini kapatıyorken, bu hafif esinti büyücünün uykusunu bölücü nitelikteydi adeta. Yüzündeki ekşime, yavaş yavaş etkisini kaybederken göz kapaklarını halen kaldırmamıştı. Tekrar uyumak için çaba sarf ederken, bir yandan da bu meltemin kaynağını da az da olsa merak ediyordu. Birkaç dakika sonra tekrir eden meltem, bu sefer gözlerini açmaya yetmişti. Sinirli ve ciddi bir ifade yüzünde belirirken, kafasını yaslı olduğu kaz tüyü yastıktan yavaşça kaldırdı. Uykunun yetersizliğiyle bir esneme dudakları arasından süzülürken, gözleri hâlâ ara ara süregelen rüzgârın kaynağına çevrildi. Yatağının yaslı olduğu duvarın yanındaki pencerenin açık camına kısa bir müddet baktıktan sonra, kendine geldiğinden emin olup ayaklandı. Yatağın yaylarının üzerinde oturan bedeni, yataktan ayrılınca yaydaki gerilme de azalmış ve bu esnada ortama yine yataktan tiz sayılabilecek bir ses çıkıvermişti. Güneşin bulutların arasında gizlendiği günü seyretmek amacıyla pencereden dışarıya baktı. Güzün seyredildiği o günlerde yağmurlu günlere az kala, hava soğumaya ve meltemler kudret kazanmaya başlamıştı. Zaman çok çabuk geçiyordu. Özellikle bu yaz, büyücü için fazlasıyla hızlı akıp gitmişti. Zamanı civaya benzetiyordu. Tehlikeli ve akışkan. Zaman çok çabuk akıyor ve aktığı her salisede o an yaşanan birçok güzel çirkin şeyi beraberinde mazideki bir rafa kaldırıyordu ki bu peşinde birçok pişmanlığı getiriyordu. Pişmanlık yaşamak istemiyordu; zira keşke demeyi kendisine yakıştırmıyordu. O Rowena Ravenclaw'ın oğluydu. Uykusuzluğa teslim olarak tekrardan serdi bedenini yatağa ve yastığına gömmek üzere olduğu kafasını, pencereye döndürdü. Gökyüzünü seyretmek hoşuna gidiyordu.
Güneş, bulutların dünyanın hareketinden kaynaklı yer değiştirmesiyle; birkaç dakikalığına da olsa kendisini ifşa etmiş ve vakit kaybetmeden ışınlarını etrafa saçmaya başlamıştı. Ufuk çizgisine varmasına az kaldığı aşikârdı gezegenin. Gözleri tesiri azalmış güneş ışınlarının büyük gözlerine ulaşmasıyla, kısıldı. Tesiri azalmış olsa da yeteri kadar kudretliydi. Akabinde ışınlar rahatsız edici dereceye eriştiğinde ve etraftakileri yeterince seyir ettiğinde; kolunu kaldırdı ve elini pencereyi kapatmakta kullandı. Gıcırtının eksik olmadığı pencereyi kapatıp tekrar uykuya dalmayı hayal etse de bunu yapmak yerine saatine göz ucuyla baktı ve buluşmasına tez vakit kaldığını fark ettiğinde tekrar ayaklandı. Yatağının yanından geçerek, odasından çıkmak için hamle yaptı. Adımları rahat, temkinsiz ve yavaştı. Kendine gelmesine rağmen kendisine yeni uyanmış imajı veren adımlarına bir teşekkür borçluydu. İletişime geçecek mecali olmamasıyla birlikte şuan ki imajı sayesinde yanından geçen herhangi bir aile bireyi ve hizmetli, ciddi surat ifadesiyle uğraşmak istemiyor gibiydi. Nereye gittiğini bilmeden, yürüyüşe çıkan bir muggle gibi asfaltları takip ediyordu. İlerleyen cübbesiz bedeni merdivenlere vardığında daha da yavaşladı. Elleri, soğuk ile uzun bir vakit geçirdiğinden soğumaya başlayınca; tüyleri ürpermeden önce pantolonunun sıcak ceplerine yerleşti. Gözleri yere dalmış merdivenleri inmeye başladı. Kulaklarında işitilen tok bir sesin akabinde aniden göz bebekleri büyüdü. Mutfaktan gelen bu gürültü, sinirini bozsa da bunu içine atarak direk salona çevirdi adımlarını. Salonda kendisini, annesi karşılamıştı. "İyi akşamlar, annelerin en güzeli." Kadını kollarıyla kısa süre sardıktan sonra, yanağına ihtişamlı bir öpücük kondurup gözlerini kadının gözlerine çevirdi ve dudaklarını araladı. "Babam nerede, ya Rose?" Kadının yüzünde bir tebessüm belirirken, yapay olup olmadığını anlayamadı. "Baban yeni çıktı, kardeşin de arkadaşıyla odasında." Kocasının hiçbir kadın gibi geç gelmesini istemeyen annesinin tedirgin bakışlarını üzerinde hisseden Edmundo, canından çok sevdiği yalnız bırakmak istemese de doğru zamanda doğru yerde olmalıydı. "Ben de dışarı çıkıyorum, çok geç kalmam..." Bayan, yüzündeki tebessümden bir an olsun vazgeçmiyordu. Geç kalmaması gerektiğini kendine hatırlatarak annesinden ayrıldı ve her zaman yanında bulundurduğu asasını cisimlenmek için uzun bir aradan sonra salladı. Adımları üç süpürgenin önünde yere basmıştı. Asasını pantolonunun arka cebine yerleştirdi önce. Sonrasında üstünü başını düzelttikten sonra kuşkusuz adımlarını mekana çevirdi. İçerinin kalabalığını tatilin son günleri olmasına bağlayan büyücü akabinde pek tenhada olmayan; lakin karşısındakini duyabileceğin bir kalabalıktaki masaya yerleşerek beklemeye başladı. Geç kalacağını düşünmediğinden herhangi bir şey söylememişti. - *:
Eskiden yaptığım rp'nin bir bölümü de kullanılmıştır.
| |
|
Aerys Therion Gryffindor IV. Sınıf
Gerçek İsim : Pelin. Kan Durumu : Bulanık. Taraf : Tony Stark. Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 05/09/12
| Konu: Geri: i have made up my mind, don't need to think it over... Cuma Eyl. 14, 2012 6:16 am | |
| Dıt dıt dıt dıt. Titreyerek yatağından sıçradı. Çalar saatine tekme atıp ömür boyu susmasını istiyordu ama artık kalkmalıydı. Bu saatte kalkmaya alışkın değildi ama dün gece çok geç geldiğini hayal meyal hatırlıyordu. Evin alt katından gelen sesleri duymaya çalıştı. Annesi ve babası hararetli hararetli tartışıyordu. Çok şaşırdım. Kimbilir hangi saçma nedenden tartıştıklarını düşündü. Her ailede olmasına rağmen tartışma sebepleri genelde Aerys'i konu alıyordu. Onun farklılığını kabullenmelerine rağmen neden bu kadar sorun çıkarıyorlardı ki ? Yatağında doğrulup gerindi ve kemiklerinin çıtlama sesini duydu. Akşamdan kalmışlık hissi vardı üzerinde. Oysa ki öyle değildi. Yani hatırladığı kadarıyla. Muggle arkadaşları eğlenmeyi iyi biliyorlardı. Yüzünde saçma bir gülümseme olduğunu hissetti. Her yaz tatilinin sonlarına doğru bu evden kurtulmak isterdi doğrusu, ama bu yaz o kadar da kötü geçmemişti. Yine de bir seçim hakkı olsaydı tatillerde bile Hogwarts'ta kalmayı tercih ederdi. Yorganı üstünden savurup bacaklarını yataktan aşağı sarkıttı. Soğuk. Pencereden giren rüzgar tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu. Oysa hava soğuk değildi. Hatta bulutların arasından ona göz kırpan güneş ışınları odaya girmeye çalışıyordu. Gözleri pijamasının altını aradı tüylü halının üstünde. Mavi ince pijamayı altına geçirdi. Perdeyi kapatıp tekrar uyumayı düşündü. Tabii bu gün Edmundo ile buluşmayacak olsaydı bunu gönül rahatlığıyla yapabilirdi. Telefon açıp hasta olduğunu söylemeyi düşündü. Sonra vazgeçti. Okul kapandığından beri ilk defa Hogwarts'tan bir arkadaşıyla görüşecekti belki bu ona iyi gelirdi. Üstelik onu özlemişti. Yani genel olarak Hogwarts'ı özlemişti. Kendi kendiyle çelişirken odasının kapısı aniden açıldı. Küçük kardeşi yüzündeki gıcık ifadeyle ona baktı. " Günaydın günışığım! " Cırtlak sesi kulağında yankılanmıştı. Aerys de ona yapmacık bir şekilde gülümsedi. Kardeşinin hayal kırıklığı yüzünden okunuyordu. " Çalar saat senden önce davrandı küçük bey. "
Onun arkasını dönüp odadan çıkarak kapıyı sertçe kapatmasını izledi. Artık kalkıp hazırlanmalıydı. Buluşacakları zamana az kalmıştı ve giyecek bir şeyler bulması uzun sürecekti. Annesinin yemek için ona seslenmesi de an meselesiydi. Ani bir hamleyle yatağından ayağa kalktı. Başının dönmesi ona hiç yardımcı olmamıştı. Sendeleyerek lavaboya doğru ilerledi. Yürürken üstüne çöken tembellik onu tekrar yatağa dönmesi için teşvik ediyordu. Aynaya baktığında bir faciayla karşılaşmıştı sanki. Çökmüş mor gözaltı torbaları, dağınık kızıl saçlar ve yeni uyandığını belli eden şişmiş dudaklar. Orman kaçkınına benzediğini düşündü. Fikrini değiştirmeden önce bu görüntüyü yok etmeliydi. Duşa girmesiyle çıkması bir oldu. Şimdi biraz daha normale dönmüştü. Tuvaletten çıktığı anda babasının memnuniyetsiz yüz ifadesiyle karşılaştı. Bakışlarındaki soğukluğa Aerys alışalı yıllar olmuştu yüzden bir neden aramıyordu. Ona karşılık vererek aynı şekilde baktı, sanki aynaya bakarmış gibi. Babası bir şey diyecek gibi oldu ama ağzından tek bir kelime çıkmadı. Bu sefer bir kusur bulamadı. Yerlere sular damlatarak gri renkli duvarlara sahip koridorda kendi odasına ilerledi. Aceleyle bornozunu yere fırlattı ve dolabına saldırdı. Sıradan şeyler giymişti. Sonra yerdeki karışıklığın içine daldı. Asasını bulması uzun sürmemişti. Okul dışında pek kullanmamasına rağmen yanında taşırdı. Zaten ihtiyacı olabilirdi. Merdivenlerden koşturarak indi, yemek yemeye vakit yoktu. Babasının aşağıda olmadığına sevinip annesinin yanağına aceleci bir öpücük kondurdu. Kadın ne olduğunu anlamamıştı. Evin kapısından çıkarken "Dışarıda kahvaltı edeceğim, seni seviyorum! " diye seslendi ona ve kapıyı kapattı. Babasının annesiyle yine tartışacağına emin gibiydi. Anında yüzüne vuran güneş ışıkları gözünü kısmasını sağlamıştı. Yazın sonuna gelmelerine rağmen etrafı boğucu bir hava kaplıyordu. Sabah rüzgarından eser yoktu. Asasını çıkarıp cisimlenmek için gereken kelimeleri söyledi. Bir saniye bile olmadan Üç Süpürge'nin önündeydi. Eski kapıya adımı attı. İçerisinin her zamanki gibi kalabalık olması onu şaşırtmıştı. Etrafına bakındı. Kalabalıkta gözleri genç adamı arıyordu. Fazla uzun sürmedi. Gördüğünde o da Aerys'e bakıyordu. Yüzüne bir gülümseme yerleşti ve oturduğu masaya doğru yürüdü. Yürürken masanın ayağına takılmasaydı herşey daha iyi olabilirdi. Yanaklarına hücum eden kan içinden küfretmesini sağladı. Şans eseri düşmedi ama kafasını kaldırdığında Edmundo'nun sırıtan yüz ifadesini görmeye hazırlamıştı kendini. Bozuntuya vermemeye çalıştı. Nihayet (!) masaya ulaşmıştı. Oturmadan önce ertafına bakındı ve elini sandalyeye koydu. " Burası boş mu bayım ? " | |
|