x. Christian B. August & Taha
x. Lloyd J. Brooklyn & Hikmet x. Vilcjo Vilhelm & Ege
x. Vorchenza Vescovi & Esra İyi Eğlenceler |
|
|
Gryffindor .x. 000Slytherin .x. 000 Ravenclaw .x. 000 Hufflepuff .x. 000 İyi Eğlenceler |
|
|
Müritler x Eski Yoldaşlık İyi Eğlenceler |
|
|
Gryffindor .x. 000Slytherin .x. 000 Ravenclaw .x. 000 Hufflepuff .x. 000
İyi Eğlenceler |
|
|
|
| Family means nobody gets left behind or forgotten. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Ruth Jones Ravenclaw IV. Sınıf
Gerçek İsim : Melek. Kan Durumu : Melez. Mesaj Sayısı : 59 Kayıt tarihi : 06/09/12
| Konu: Family means nobody gets left behind or forgotten. Ptsi Eyl. 10, 2012 8:41 am | |
| Family means nobody gets left behind or forgotten. Claudine Jones Caleb W. Nolan Ruth Jones
Gökyüzü, yeni doğmuş bir bebek topuğu pembesine dönüşürken, evde sadece sesi cılız bir ıslıktan bile kısık olan Fransız ezgileri duyuluyordu. İkizi Claudine, uyumadan önce plağı açık bırakmış, sonra da kapatmayı unutmuş olmalıydı. Evin çatısında, ona göz kırpan yıldızları seyrederken, iç sesi vücudunun her yerinde fısıldıyordu. Ne fısıldadığını anlayamayacak kadar uykuluydu. Gözlerini kapatıp, uyumaya bütün gün her türlü düşünceyle savaşan zihnini rahatlatmaya ihtiyacı vardı. Nedensizce gelen ve muhtemel onun için gerekli bir şeyi söyleyen iç sesini dinlemeden, uykunun sıcacık kollarına atıldı. Fısıltılar azaldı, azaldı ve hiç uğramamış etkisi yaratarak yok oldu.
~
İnatçı güneş ışıkları kalın perdeden odaya sızmaya çalışırken, gözlerini açtı. Yastığı terlemiş ensesi yüzünden nemlenmiş, üstü ise örtülmüştü. Evdekilerden birinin Ruth'dan önce kalktığı belliydi. Bunu sadece esrarengiz bir biçimde kendini yatağında bulmasıyla değil, aşağıdan gelen yanık ekmek kokusundan anlayabiliyordu. Üzerindeki pikeyi tekmeyelerek, vücudunu esnetmeye çalıştı. Etkisini bir dakika içerisinde gösteren rahatlamadan sonra yataktan kalktı. Ayaklarını neredeyse sürüyerek, yanık kokularının geldiği mutfağa gitmeye başladı. Claudine'in homurdandığını ve Caleb'ın kahkahasını duyabiliyordu. “Ekmekleri yine mi yaktın Claudine?”Mutfak kapısının yanında durdu. Uykudan yeni kalktığını belirten gözleri, kabarmış ve düğümleşmiş saçları ile sorgular bakışlar üzerinde toplandı. Bu bakışların sebebi, gece neden yatağında değil de çatıda uyumaya çalışmasıyla ilgili olduğu belliydi. Mutfak tezgahına, onların yanına gelip, ekmeklere göz attı. Bazıları kömür gibi yanmış, bazıları ise turunculaşmış yanık kokularına karışmış güzel kokanlardı. “Düşüncelerim birlik olup beni uyutmadı. ” Turunculaşmışlardan birine eline uzatmasıyla, geri çekmesi bir oldu. Henüz soğumamıştı. Bakışların üzerinden gitmemesiyle birlikte, ifadeleri de sertleşmişti. Onları geçiştirmek, hipogriflere konuşmayı öğretmek kadar zordu. “Aslına bakarsanız, içimi sıkan bir şey vardı ve ne olduğu hakkında en küçük bir fikrim yok. Sorunun ne olduğunu tam çözecekken, uyuyakaldım.” Üzerinde oynama yapmadan anlattığı için ikiside ekmek kızartmaya geri döndü. Ruth yüzünü yıkamak için banyoya giderken Caleb, kahvaltıdan sonra alışverişe gideceklerini söyledi.
Diagon yolu, adım başı büyücü ve cadı doluydu. Her dükkanın önünde, aileleri ile alışverişe gelmiş olan birinci sınıflar ile doluydu. Erkeklerin, Quidditch mağzasının camına sülük gibi yapışmışlardı. Bazılarının ağzının açık olduğunu görüp, güldü. Ağzı açık olanlar muhtemel Muggle doğumluydu ve süpürgeler ile maç yaptıklarını yeni öğrenmişti. Baykuş mağazasından sesler geliyor, yoldaki insanlar birbirlerine sürekli bir şeyler anlatıyordu. Onların sesini bastırmaya çalışarak, Caleb ve Claudine'e seslendi. “ Flourish and Blotts'a girebilir miyiz? Almak istediğim bir kitap var da.” Çok kısa oldu kusura bakmayın. | |
| | | Claudine Jones Slytherin IV. Sınıf
Gerçek İsim : Tuğçe. Kan Durumu : Melez Taraf : Tarafsız Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 04/09/12 Yaş : 28
| Konu: Geri: Family means nobody gets left behind or forgotten. Ptsi Eyl. 10, 2012 10:28 am | |
| Her sabah burada, Londra'nın göbeğinde olmasına rağmen sessiz sakin olan evlerinde uyanmaya alışmış, hatta sevmeye başlamıştı. Sabah her ne kadar hepsini teker teker öldürme isteğiyle dolsa da cıvıl cıvıl öten bir grup kuş onu uyandırıyor, güneş usul usul odasına dolarken, kızın kirpiklerini okşayarak içini ısıtıyordu. Böylece gözlerini açtığında vücudu rahatlamış, kulakları tatlı bir melodiyle dolmuş oluyordu.
Yine bir ayin misali aynı ortama gözlerini açtığında güneş onun odasını geçmiş, bakışlarını zayıfça tavana çevirdi. Bembeyaz tavan üzerindeki yeşil dalgalarla rahatlamasını sağlarken, pek istemeyerek de olsa sıcacık yatağından kalktı. Bacaklarını rahatlatıp açmak için zümrüt yeşili, gri ve siyahın hakim olduğu odada birkaç tur attı. Ardından ellerini havada birleştirip parmak uçlarında iyice yükselerek esnedikten sonra uyku mahmuru bir gülümsemeyle banyoya ilerledi. Ayaklarının bastığı zemin usul bir gıcırtıyla evin tanıdıklığının kendisini bir kez daha sarmalamasına izin verdi.
Bu eve güzel bir sebepten gelmemiş bile olsa, burayı seviyordu. Caleb'ı seviyordu. Ve ikizi Ruth'u seviyordu. 9 senesini geçirdiği evin onda yarattığı tanıdıklık hissini de seviyordu. Kendisini uyandıran kuşları öldürmeyi dilese de onların olmamasını da istemiyor, bu odayı almak için Ruth ile yaptığı kavgayı hatırladı.
Claudine gerçekten inatçı bir kızdı. İstediğini elde etmek için her yolun mübah olduğuna inanırdı. Ve istediği şeyden asla vazgeçmez, bu kadar çabaladığına pişman olmazdı. Bir anda sabah güneşini uyandıktan sonra görmekten hoşlanmadığına karar vermiş, Ruth ile haftalarca süren küslüklerinin süslediği bir tartışmaya girmişti. Caleb onlar karar verene kadar ikisini de en aşağı kattaki odada beraber yatırmış, her gece onlarla ilgilenmişti. Birkaç haftanın sonunda Ruth eğer bu kadar istiyorsa odayı alabileceğini söylediğinde, Claudine'in yaptığı tek şey ona sarılıp odasına fırlamak olmuştu.
Kız gülümseyerek gözlerini devirip dolabına ilerlerken, aşağıdaki tıkırtılar Caleb'in de uyandığına işaret ediyor, kotunu ve tişörtünü geçirip neşeli adımlarla Ruth'u uyandırmayacağını bilerek merdivenlerden aşağıya koşturdu. Caleb'a bir günaydın mırıldanıp bir türlü yıldızlarının barışamadığı ekmek kızartma makinesinin başına bu sefer başarma umuduyla gitti.
Sessiz kahvaltı hazırlama çalışmasıyla geçen on beş dakikadan sonra Ruth'un ayak sesleri mutfağa yaklaşırken, makine alarm vererek ekmekleri çıkartmış, Claudine homurdanarak kapkara olmuş olan ekmekleri kenara bıraktı. Caleb'in de neşeli kahkahaları eşliğinde büyük başarıyla zamanında aldığı, sadece turunculaşmış olan birkaç dilimi ise küçük tabaklardan birine koyup masaya bıraktı.
“Ekmekleri yine mi yaktın Claudine?” "Reşit olduğumda ilk işim ekmek kızartma büyüsünü icat etmek olacak."
Ardından yine homurdanmaya devam ederken, dolaptan çıkardığı portakal suyunu üç bardağa bölüştürüp masaya bıraktı. Ardından ilgi dolu bakışlarla Ruth'a döndüğünde kızın neden odasında yatmadığını merak ediyor, kaşlarını kaldırıp tırnaklarını masada tıpırdattı.
“Düşüncelerim birlik olup beni uyutmadı.”
Kız dayanamayarak o düşüncelere içinden okkalı bir küfür savurduğunda neyseki dıştan mırıldanmayacak kadar dikkatli, Ruth'un bir kısmı tezgahta kalmış olan turunculaşmış ekmeklere uzanıp elini yaktığını gördü. Usulca kıkırdayıp kendisine dönen bakışlarla omzunu silkerken, önündeki portakal suyundan büyükçe bir yudum aldı. Ruth'un yarım yamalak anlattığını biliyor, bakışlarını inatla çekmezken, kız mırıldandı.
“Aslına bakarsanız, içimi sıkan bir şey vardı ve ne olduğu hakkında en küçük bir fikrim yok. Sorunun ne olduğunu tam çözecekken, uyuyakaldım.”
Kızıl saçlı kız bu sefer bakışlarını çevirirken, hala ekmek kızartan Caleb'a yardım etmek için o tarafa ilerlemiş, Ruth da yüzünü yıkamak için banyoya giderken, yanındaki adam alışverişe çıkacaklarını ilan etmiş, kahvaltı hazırlıkları biraz daha hızlandı.
Diagon yolu her zamanki gibi büyücülerin ve nadir olarak büyü dünyasından haberdar muggleların uğrak mekanı, bu kadar kalabalıkla beraber yokuş aşağı inerlerken, Claudine bakışlarını hızla Quidditch Malzemeleri Dükkanı'na çevirmiş, hevesle yeni gelen süpürgeye bir bakış attı. Daha sonra hayran hayran izlemek için yanındaki ikisinden de duyulmayan bir izin istese de Ruth onu çekiştirmiş, biraz olsun boşluğa çıktıklarında nefes nefese konuştu.
“Flourish and Blotts'a girebilir miyiz? Almak istediğim bir kitap var da.” "Bende şu yeni Quidditch kitabına bakacağım. Hadi gidelim."
Üçü yeniden kalabalığa karışarak Flourish and Blotts'a doğru ilerlediler.
| |
| | | | Family means nobody gets left behind or forgotten. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |