Lacina Mariotte Ravenclaw IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 08/09/12
| Konu: Lacina. C.tesi Eyl. 08, 2012 2:47 am | |
| x. Lacina Mariotte. x. Arianna Raeburn, Charliané Schult benim karakterimdir. x. Amortentia kişiye en çekici gelen şeylerin kokusuna sahiptir. Sizin Amortentia'nız nasıl kokuyor? Sandal ağacı. x. Katlanmasını en zor bulduğunuz şey nedir? Sorumsuz, kendine bakmak yerine suçu başkalarında arayan insanlar. x. Derse giderken yerde bir arkadaşınızın günlüğünü fark ediyorsunuz, ne yaparsınız? Orada bırakırım. Bana ait değil sonuçta. x. Kütüphanenin Yasak Bölümü'nden bir kitap almanız gerekiyor, nasıl yapacaksınız? Bir arkadaşımı yanıma alır gizlice içeri girerim. x. Hogwarts mektubunu aldığınız an ne düşündünüz? Çok sevdindim. Bunu hak edeceğime dair kendime söz verdim. x. Bir iksir icat edebilecek olsaydınız size aşk mı, güç mü, bilgelik mi yoksa şöhret mi verecek olanı seçerdiniz? Bilgelik. x. En çok nefret ettiğiniz düşmanınız yanınıza gelse, "Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Hadi arkadaş olalım." dese ne yapardınız? Belki de doğru söylüyordur. Ama sadece bir aptal hemen ona inanırdı. x. Müdürü beklerken odasındaki ilginç aletlerden birini kırdınız! Muhtemelen çok değerli de bir aletti. Müdür gelene kadar birkaç dakikanız var. Aklınızdan neler geçiyor? Büyüyle onarmaya çalışırım. - Spoiler:
x. Küçük kız yorganının altına gömülmüş, evin soğukluğundan korunmaya çalışıyordu. Sonunda titremeleri durduğunda uykunun kendisini çağıran kollarına sığınmıştı. Ellerini karnına çektiği dizlerine sarmış top gibi kıvrılmıştı. Pürüzsüz, bembeyaz alnı belki de onu rahat bırakmayan kâbuslardan dolayı kırışmıştı. Tam olarak kime ait olduğunu çözemediği bir çığlık kulaklarına ulaştığında nevresimi buruşturarak huzursuzca anlaşılmayan bir şeyler mırıldanıp sola doğru döndü. İkinci haykırış kapalı kapının korumasına rağmen küf kokan duvarlara çarpıp yankılandığında açılıverdi gözleri. Uzun, ipek yumuşaklığındaki buklelerinin yüzünün çevresine dağılmasına neden olacak kadar ani bir hareketle kalktı yatağından. Çıplak ayaklarının soğuk zemine değmesiyle irkilip, geniş dolabının içine saklanma fikrini bir kenara itti. Her adımıyla birlikte hızlanan kalbi, damarlarını yakarak kanına karışan adrenalinin etkilerinden sadece biriydi. Üzerindeki yeşil renkli, ortasında kocaman bir ayının kavanozdan bal yediği geceliğinin uzun eteğini kavrayıp hafifçe yukarı çektiğinde, aşağıdan gelen bağırışları ve kırılan eşyaların ürkütücü sesini duymazdan gelmeye çalışıyordu. Karanlığın içinde ilerlerken tek dileği çok geç olmadan ulaşabilmekti minik kardeşinin odasına. Uyanıp korkuyla ağlamaya başladığında Mike’ın ona yönelmemesi için sessiz olması gerektiğini bilmeyecek kadar küçüktü Laudomia. Paniğe kapılmaması gerektiğini bile bile içinden geçen saniyeleri sayarken koridor bitmeyecek gibi görünüyor, uzadıkça uzuyordu. Kurumuş dudaklarından dışarı çıkabilmek için boğazına kadar yükselen yakarışları yutkunarak gidermeye çalışırken yaşının küçüklüğüne zıt orandaki endişe katlanıyordu. Sonunda ahşap kapının önüne geldiğinde uğuldayan kulaklarında atan kalbine aldırmadan altın rengi kapı koluna yüklenip, kalçasıyla hafifçe iterek açtı. Paslanmış menteşeler yüzünden gıcırdayarak aralandığında Beatrix’in su mavisi gözleri akmamış yaşlarla ışıldıyordu. Küçük odanın sıcak havası çarptı önce buz soğukluğundaki tenine, hemen ardından sessiz hıçkırıkların sesini duydu yüzüne yayılan gülümsemeyi saklamak için çaba göstermeden. Minik kardeşi camın altına oturmuş, sırtını duvara yaslamış koyu gözlerinden dökülüp, pembe yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla kimsesiz bir kediyi andırıyordu adeta. Ellerini karnına doğru çektiği dizlerine dolamış kurtarılmayı bekliyordu ümitsiz günün gecesinde. Beatrix, Mia’yı korkutmamaya özen göstererek top şeklinde kıvrılmış çocuğa doğru yürüdü parmak uçlarında. Hemen önünde diz çöküp, sıcacık ellerini aldı avuçlarının arasına. Gül rengi dudakları aralandığında “Her şey yolunda Mia. Ablan burada.” sözcükleri döküldü korkunun kokusunun sindiği nefesi eşliğinde. Kardeşi başını omzuna yaslayıp güçlükle hıçkırmaya başladığında uzun parmaklarını kısa saçlarının arasına daldırıp başını okşamaya başladı avuturcasına. Ağlamamak için kırpıştırdığı kirpiklerinin gölgeleri düştü yanaklarına. Bir meleğe benziyordu, kudretli bir Tanrıça’ya. Sıkı sıkıya kapalı, kadifeden yapılma turuncu perde ayın umut ışığını andıran yansımasının içeri süzülmesine engel oluyordu. Zaman acımasızca, önüne çıkan her şeyi alıp götüren bir sel gibi hızla ilerlerken Mia’nın soluk alıp-verişleri dışında odada hiçbir yaşam belirtisi yoktu. “Şimdi senden bir şey yapmanı isteyeceğim, Mia.” Ellerini kardeşinin güzel yüzünün iki yanına yerleştirip gözlerinin içine bakabilsin diye hafifçe kaldırdı. “Dolabın içine saklanıp hiç ses çıkarmayacaksın. Sanki orada yokmuşsun gibi. Unutma ne duyarsan duy dışarı çıkmayacaksın. Şimdi bana söz ver!” Kardeşinden bir ablanın isteyebileceği en kolay şeyi istediğini düşünürken cevabın gelmediğini gördüğünde hafifçe sarstı Mia’yı. Zaman tükeniyor, Mike’ın körkütük sarhoş olduğu için dolanan ayaklarının sesi merdivenleri inletiyordu. “Söz veriyorum.” Dedi sonunda, beş yaşındaki bir çocuktan beklenmeyecek bir ciddiyetle. Yaşayacağı acının çok yakında olduğunu düşünmemeye çalışarak küçük bir öpücük kondurdu güzel kızın yanağına. O da kollarını dolayıp ablasının boynuna “Seni seviyorum.” Diye fısıldadı bağlılığını anlatmak istercesine. Acılı bir sahneden çok cesaretin ışıltısıyla ödüllendirilmişti Tanrı tarafından, kutsanmıştı sanki. Küçük kardeşini içine sığabileceği kadar geniş dolaba doğru itekledi. Onun sanki bunu yapmaktan nefret ediyormuş gibi dolabın kapısını açışını izlemedi daha fazla. “Mia…” Beatrix’in, lav kadar sıcak, yakıcı bir öfke hissettiği adamın tüy hafifliğindeki, içtiği onca biradan sonra dolanan dilinin anlaşılması zor kıldığı sesi ulaştı kulaklarına önce. Altındaki tehlikeyi sezinlememek mümkün değildi. Ondan öğrendiği şeylerden yalnızca biriydi bu. Uygulamalı öğretim konusunda oldukça başarılıydı. “Benim Mike. Beatrix.” Bu sözlerden sonra göründü kuzgun karası saçların çevrelediği başı karanlıkta. Kedi misali yeşil gözlerini kısarak küçük kıza baktı. Düşmemek için duvardan destek alarak ilerledi yavaşça. Sadistçe bir zevkle dudaklarını yalayarak elini ceketinin cebindeki asasına uzattı.
Beatrix’in kulakları uğulduyordu. Narin vücudu irkilip, sarsılırken sessiz çığlıkları çaresizce gırtlağını yırtarcasına dökülüyordu öksürükler eşliğinde. Hiç bu kadar zavallı hissetmemiş, hiç bu kadar aciz olmamıştı. Başı dönerken hızla, tırnakları tahta zemini çizerek izler bırakıyor, kırılıp kanıyordu. Baba demesi gerektiği söylenen adam, tepesinde dikilmiş, asasını titreyen küçük bedene doğrultmuş işkence ediyordu. Sessiz kalmak için dişlediği kanayan dudakları tozlu halıyı rezil ederken hafifçe kaldırdı başını geniş camdan dışarıyı görebilecekmiş gibi. Bu son sefermiş gibi… Haykırmak istercesine birleşmiş gri toz katmanlarının kapladığı gökyüzünün hâkim olduğu gecede, yıldızlar patlamaya hazır lodosla sürüklenmekten korkmuş, bulutların korunaklı gövdesinin ardına gizlenmişti adeta. Beyni sancıdan parçalanmak üzereymiş gibi sızlatıyordu her kasını. O zaman, neden diyordu kendine, neden ölüm bu kadar uzak görünüyor?
| |
|
Dungeon Master Yönetici
Mesaj Sayısı : 76 Kayıt tarihi : 04/08/12
| Konu: Geri: Lacina. C.tesi Eyl. 08, 2012 2:56 am | |
| Ravenclaw IV. Sınıf! Potter's Diary RPG'ye Hoşgeldiniz.
| |
|