Lillian Moore Ravenclaw IV. Sınıf
Gerçek İsim : Nagehan. Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 08/09/12
| Konu: Lillian Moore C.tesi Eyl. 08, 2012 2:36 am | |
| Ad&Soyad: Lillian Moore - Örnek RO::
Güneş hiç olmadığı kadar rahatsız edici bir şekilde parıldıyordu gökyüzünde. Karanlık düşlerin ardından böylesine parlak bir güne uyanmak genç cadının sinirlerini bozmuştu. Yine aynı kâbusu görmüştü. Acı artık soyut bir duygu değildi onun için. Çığlık çığlığa uyanmıştı yine bir güne. Şimdi ise ortak salonun bir köşesinde çizim yapmaya çalışıyordu. Korkularını, hislerini ve düşüncelerini en kolay böyle anlatabiliyordu. Çizimine baktığında içindeki o sıkıntının daha da arttığını fark etti. Nefes alamıyor gibiydi. Yine aynı sahne... Sanki çığlıkları halen duyabiliyordu. Hızla ayaklandı ve defterini koltuğa bırakıp dışarıya doğru ilerlemeye başladı. Ancak o his halen oradaydı. Onu takip ediyordu. Bu arada biri onu izliyordu. Yani en azından genç cadı böyle düşünüyordu. Ensesinde bir ürperti hissettiği an koşarak bahçeye çıktı. Hogwarts'ın ıssız koridorlarında birkaç aptal hayaletin eğlencesi olmaya niyeti yoktu. Gözlerini her kapattığında babasının o korkunç kahkahası geliyordu kulaklarına. Annesinin yalvaran bakışları ve büyük bir aile dramı. Yere düşmesiyle kendine geldi genç cadı. Bir kıza çarpmıştı. Ayağa kalkıp umursamadan ilerlemeye başladı. Arkasından kızın sinirli bağırışlarını duyabiliyordu. En son teyzesine fahişe dediği zaman duraksadı ve gülümseyerek arkasını döndü. "Fahişe, elbette. Bunu neren buldun? Birkaç asır öncesinin kırıcı sözler ansiklopedisinde mi? Peki, bende oynayacağım o zaman. Ah bu arada annene söyle; baban yatakta kelepçe olayına bayılıyormuş. Teyzem söyledi." deyip yoluna devam etti. Tabi bu sırada hırslanan kız Ysebel'in omzunu tutmak gibi bir hataya düştü. Ysebel kızın bileğini tutup çevirerek arkasını döndü ve kızı yere yapıştırdı. Acıyla inleyen kız tırnaklarını çıkartmış, saldırıya hazır bir kedi gibi Ysebel'in saçına yapıştı. Ysebel ayağa kalkan kızın elinden kurtarmaya çalıştığı saçlarına hüzünle baktı. İttirdiği kız düşmemek için tırnaklarını Ysebel'in omzuna geçirince kavgada ilk kan süzülmeye başladı. İşte o an Ysebel hırsla ve artan sinir katsayısıyla kızın yüzüne kafa attı ve onu yere serdi. Kendi canı da yanmıştı ancak umursamadı. Üstüne çıkıp yumruklarını tek tek kızın yüzüne geçirmeye başladı. Sanki kızın yerinde başka biri varmış gibi düşünüyordu. Senelerin intikamıydı aldığı. Kana bulanan ellerini umursamadan kızın yüzüne geçiriyordu. Kendi canı da yanıyordu ancak onu da umursamadı. Tek istediği bazı hatıraları silmekti. Zorla da olsa geçmişe açılan o kapıyı kapatabilmekti amacı. Kızın çığlıkları ve feryatları arttıkça arttı. Bu vakitlerde pek insan bulunmazdı dışarıda. O yüzden kahkaha attı genç cadı. "Bana bulaşmaman gerektiğini sana kimse söylemedi mi? Ayrıca boşuna çığlık atma, seni kimse duyamaz." dedi ve kızı yumruklamaya devam etti. Kızın sesi kesildiğinde daha da hızlandı Ysebel. Gözünden yaşlar süzülüyordu artık. Bu fiziksel olarak hissettiği acıdan mıydı yoksa geçmişinden miydi bilmiyordu. Ancak ellerinin derilerinde çatlaklar ve yırtılmalar oluşmuştu. Can acısını artık hissetmiyordu. Tek istediği unutmaktı. Sadece unutmak. Genç cadının kollarının yorulduğunu hissettiği an büyük bir kuvvetle itildiğini anladı. Dizi üzerine yere çakıldığında bu kuvvetin sahibinin arkadaşı James'e ait olduğunu fark etti. Ysebel'e durmasını söylüyordu. Ysebel de defalarca bunu söylemişti. Artık durmasını. Arkadaşının şaşkınlığının farkındaydı. Bunda şaşılacak ne vardı ki? Herkes mutlu bir hayatı hak eder, ancak bazı insanlar bu hayata henüz sahip olamayacak kadar çok kötü anılara sahiptir. Ysebel gibi insanlar. İşte Ysebel de bu anılarından kurtulmak istiyordu. Kıza; babasının annesinin onu aldattığı gün ona vurduğu gibi vurmuştu. “ Lanet olsun Ysebel! Sen ne halt ettin böyle! Kızı öldürmek mi amacın? Bunu mu istiyorsun! Azkaban’ı boylamak mı istiyorsun! ” James'in bu sözleri üzerine Ysebel kahkaha attı. Belki de Azkaban'a giderdi. Bundan hiç korkmazdı. Çünkü o an kendini kaybetmişti. Kızı öldürmek üzereydi ve bir yanı gerçekten de onu öldürmek istemişti. Şimdi ise James'in gözlerinde kendi yansımasını görebiliyordu. Saçı başı dağılmış, dudağında ne ara olduğunu hatırlamadığı bir patlak, yüzünün her yerinde kızın tırnağı ile yaptığı çizikler ve en kötüsü de bakışlarındaki boşluktu. Az önce kızı öldürmek üzereydi. Ancak şimdi bunu umursamıyordu. Kızı sırtlayıp koşmaya başlayan James'i fark ettiğinde sinirlenmeye başladı. " Ne yaptığını sanıyorsun James? Dur James. Sana dur diyorum." Kızı kurtarmak için acele eden James'in peşinden koşmaya başladı genç cadı. Ancak dizini az önce yere çarptığı için yaralanmıştı ve yeterince hızlı koşamıyordu. Kıskançlık damarlarında dolaşırken, arkadaşının dövüştüğü kızın tarafını tutmasına inanamadı. Kendisini de ölümden kurtardığı günü hatırlayınca siniri daha da arttı." Lanet olsun James. Sana dur dedim!" James halen yürümeye devam ediyordu. O sırada Ysebel James'in arkasından bakakaldı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu artık. Kimsesi kalmamıştı. Etrafına baktı, yalnızdı. "James." diye seslendi son bir kez. Ancak bağıracak gücü kalmamıştı. Bu yüzden sesi fısıltı gibi çıktı. Ve kendini yere bıraktı. Ağlıyordu çünkü dönüştüğü yaratık kendisini de korkutmuştu. Sırf bu yüzden çevresindekilere zarar vermek, bundan bir de zevk duymak onu korkutmuştu. Gözünden süzülen gözyaşı yanağındaki kesiğe geldiğinde acı ile yüzünü buruşturdu. Bu minik yaradan bile bu kadar acı hissettiğine göre, genç cadı az önceki kıza uyguladığı şiddeti düşününce ağlaması şiddetlendi. Kendinden nefret ediyordu artık.
Karanlık düşünceler beynine doluşurken yerde oturmuş ağlıyordu genç cadı. James'in gözlerinde gördüğü korkuyu hatırladı. Ysebel kendisinden korktuğunu düşündü. Dönüştüğü bu acımasız varlıktan. Çünkü kendisi de korkuyordu. Ya sonunda babası gibi biri olursa? Ya sevdiklerine zarar vermekten zevk alırsa? Bu korkuyla hemen ayaklandı ve James'in peşinden koşarak revire doğru ilerlemeye başladı. Kıza bir şey olup olmadığını merak ediyordu. Ya kan kaybından ölürse? Bu korkuyla hızlandı. Kendisi için korkmuyordu. Cezası ne ise çekmeliydi. Babası gibi kaçamazdı sorumluluklarından. Bu yüzden korkusu kız içindi. Binaya girdiğinde öğrencilere çarparak ilerlemeye çalışıyordu. Kimse yoldan çekilmeyince sinirden ağlamaya ve söylenmeye başladı. En sonunda revire ulaştığında bir an duraksadı. İçeri girmekle girmemek arasında kaldı. Kapı kolunda duran, titreyen ellerine baktı. O kadar sert yumruk atmıştı ki ellerinin üstü soyulmuş, kanıyordu. Tabi bu kanın çoğunluğu kıza aitti. Sağ taraftaki büyük saatin gongları rahatsız edici gelirdi ona normalde. Ancak şimdi içerideki telaşın sesini engellediği için sevinmişti. Derin bir nefes aldı. Gözyaşlarını silmek için elini kullandığında yüzüne de kan bulaştı. Ancak genç cadı umursamadı ve içeriye girdi. Birkaç şifacı telaşla oradan oraya koşuşuyordu. Kenarda duran James'e baktı. Bundan sonra olacakları biliyordu. James ondan nefret edecekti. Müdür devreye girecek ve onu okuldan atacaktı. Hayatı çok daha çekilmez olacaktı. Kıza bir şey olursa da Azkaban'a gidecekti. Ancak halen korkusu bunlara yönelik değildi. Babası gibi olmaktan korkuyordu. Ysebel küçükken babası ona ilk cinayetini anlatmıştı. O an hissettiği korkuyu ve heyecanı. "Çekirdek yemek gibi." demişti babası. "Ardı arkası kesilmez. Kendini durdurmaya çalışırsın ancak bundan zevk aldığın için durmak istemezsin. " Kendisine de bunun olmasından korkuyordu genç cadı. James'in yanına doğru ilerledi ve kendini en kötüsü için hazırlamaya çalıştı. Bu sırada şifacılardan biri onu fark etmiş olmalı ki hızla Ysebel'in yanına geldi. Ona neler olduğunu ve kendisinin de böyle ağır yarasının olup olmadığını sordu. Ysebel'in ise cevabı; "Ona bunu yapan bendim." oldu. Suçunu itiraf etmesinin sonucu olarak neler olacağını biliyordu. Şifacı ona göz hapsinde olacağını anlatmaya başladığında genç cadı onu durdurdu ve bildiğini söyledi. Bu sözleri ile şifacının acıma dolu bakışlarıyla karşılaştı. Kendini yeterince güçlü hissetmiyordu. Yine de dayanmaya çalıştı. O an arkadaşı James koluna girdi. Ysebel şaşkınlıkla ona bakakaldı. Kendisinden nefret ettiğini düşünüyordu hâlbuki. Bundan sonra kendisiyle konuşmayacağından emindi hatta. Zamanlaması harikaydı çünkü dayanacak gücü kendinde bulamamıştı genç cadı. En azından bir kişi halen ona destek oluyordu. “ Umarım sıkı bir mazeretin vardır. ” dedi sonra James. Genç cadı derin bir nefes aldı ve yorgun bir ses tonuyla; "Mazeretim yok, James." dedi. Az sonra olacakları bildiği için sinirle; "O kızı o hale bilerek ve isteyerek getirdim. Lanet olsun bundan oldukça da zevk aldım. Harika bir duyguydu. Gereksiz birini bu dünyadan gönderecektim işte. Bu lanet olası dünyada yaşamayı hak eden insanlar katlediliyorlar James. O neden yaşasın ki? " dedi sesini yükselterek. "Evet belki de bana babasının kızı diyecekler. Katil gözüyle bakacaklar bana. Ancak umurumda bile değil!" diye bağırdı en sonunda. Siniri aslında kendisineydi. Arkadaşının bir suçu yoktu. Kendisinden korkuyordu. Bir gün babasına benzeyebilecek olmasından korkuyordu. Bu yüzdendi bütün bu siniri. Bu arada James'in bir ayağına fazla yüklenmemeye çalıştığını fark etti. Koşarken düşmüş olmalı. En sonunda kendini tutamayıp ağlamaya başladı. "Özür dilerim." dedi ve James'e sarıldı. Ağlaması şiddetlendikçe sarsılıyorlardı. Sonra sakinleşmeye başladı ve kendini James'ten ayırıp gözyaşlarını sildi yanaklarından. Sonra da Bayan Lyons geldi. Ysebel derin bir nefes alıp ona baktı. Kendini önceden en kötüsü için hazırlamaya çalışmıştı. Ancak bütün çabaları boşa gitmişti. Çünkü genç profesör revire girer girmez kalbi sıkıştı Ysebel'in. Korkuyordu artık. Başına gelebileceklerden. Bir an kendini kaybetmesiyle geleceğini karartmış olma ihtimali çok yüksekti. Korkuyla yatakta yatan kıza baktı. Biraz daha iyi görünüyordu. Yüzündeki kanlar silinmiş, sadece yaralar görünüyordu. Profesörün bir şeyler söylediğini duydu. Ancak ne olduklarını umursamıyordu.
James'in profesöre bir şeyler fısıldadığını fark etti genç cadı. Ne olduklarını merak ediyordu. Ancak soru sormadı. Soru soracak kadar iyi değildi. Hatta konuşacak kadar. Birisi dokunsa, ağlayacaktı. Tabi bütün bunlar kendi hatasıydı. Bu yüzden böyle davranmaya hakkı yoktu. Yine de korkuyordu. Profesörün müdüre gideceklerini söylemesiyle endişesi arttı genç cadının. Her adımda kalbi daha da hızlanıyordu. En sonunda merdivenlere geldiklerinde kalbinin sıkıştığını hissetti genç cadı. Daha şimdiden gözleri dolmuştu. Ağlamak istemiyordu ancak ağlayabilirdi. James'in elini tutmasıyla biraz da olsa cesaretlendi ve ilerlemeye devam ettiler. Bahane arayışında değildi genç cadı. Neden yaptığını biliyordu. Pişman mıydı? Belki. Ancak yalan söylemeyecekti. Sonu ne olursa olsun. Profesör onlara soru sorulmadıkça konuşmamaları gerektiğini söylemesine rağmen içeri girer girmez James sözü almıştı. "Ben, Ysebel ile kızı kavga ederlerken buldum. Hemen ayırdım. Kızın yaralı olduğunu görünce de koşup revire yetiştirdim. Neyse ki önemli bir şeyi yok. Biliyorsunuz ki Ysebel’in bazı psikolojik problemleri var. Tabii ki böyle bir şey yapmasına mazeret olamaz ama en azından bir etken. Onun yaşına dönüp, onun psikolojisiyle olayları değerlendirin lütfen. ” Ysebel kalbinin sıkıştığını hissetti. James'in onun için olan çabalarına minnettardı. Ancak kendisi hakkında sanki psikolojik tedaviye ihtiyacı olan delinin teki gibi bahsetmesine alınmıştı, hem de çok. Bu sözler üzerine utancı daha da arttı ve yere bakmaya başladı genç cadı. Gözlerinsen süzülen yaşları henüz kimse fark etmemişti. Yaşadığı o kötü hatıraların insanların dilinde böyle bahane olarak kullanılmasından oldukça rahatsızlık duymuştu genç cadı. Acınmaya ihtiyacı yoktu. Elinin tersiyle çaktırmadan gözyaşlarını sildi ve profesörün daha duyarlı davranacağını umarak onları dinlemeye başladı. Annesinin hayatta olsa kendisinden utanacağını düşünmeden edemiyordu. Çünkü Ysebel hiçbir zaman böyle sorun çıkartan bir cadı olmamıştı. James'in yanına dönmesiyle korkusu daha da arttı. Çaresizliği hiç bu kadar hissetmemişti. Böylesine büyük bir hatanın bir bu kadar da bedeli vardı, bunu biliyordu genç cadı. Korktuğu şey ceza değildi. Tek endişesi bu hatasının Hogwarts'ta ki bazen de olsa mutlu geçirdiği günlerine mal olmasıydı. Korku genç cadının bütün bedenini kaplarken etrafında konuşulanları duyuyor, ancak anlamıyordu. Ensesinden süzüldüğünü hissettiği ter damlası sırtına doğru ilerlerken sanki zaman durmuş gibi hissetti. Saatin tik takları çok yavaşlamıştı. Kalbinin atış hızı ise daha da hızlanmıştı. Korku dolu bakışlarını Profesör Lyons'a çevirdi genç cadı. Söz sırası ona gelmişçesine her zamanki soprano sesiyle konuşmasına başladı. "Profesör Caliente. Biliyorum ki siz bu olayı benden çok daha önce öğrendiniz. Böyle bir talihsiz olayın yaşanması beni çok üzdü. Neyse ki genç kız iyi. Öğrencimiz Ysebel, o minik bir cadı iken çok şey atlattı. Kötü günler yaşadı. Tabi okulumuza kabul edilirken, doktorunun belirttiği gibi geçmişinde yaşadıklarının izlerinin kalacağını gördük bu olayda. Bütün bunları göze alarak onu kabul etmiştik. Archill, bugüne kadar hiç sorun çıkartmayan bu genç cadı, şimdi kötü bir gün geçirdiği için gözümüzde suçlu konumunda olsun istemiyorum. Bugünün önemini de biliyorsun. Tabi diğer cadı açısından da kötü bir olay. Bunun cezasız kalmayacağının da bilincindeyim. Tek istediğim biraz anlayış." Ysebel gözyaşlarının yanaklarından süzülmemesi için gözlerini sıkıyordu. Tek istediği bu durumdan kurtulmaktı. Korkunun yanında suçluluk duygusu da yükselişe geçmişti. Evet, kıza yaptıklarını şimdi düşünüyordu da, gerçekten korkunç bir durumdu. Böylesine acımasız bir cadıya nasıl dönüşebildiğini düşünüyordu genç cadı. Korkuyordu, gelecekten ve belki gelecekte dönüşeceği korkunç yaratıktan korkuyordu. Derin bir nefes almaya çalıştı. Ancak sanki birisi boğazını sıkıyormuşçasına zorlandı. Kalbi sıkışıyordu. Bakışlarını müdüre çevirdiğinde sanki gözlerini ondan kaçırıyormuş gibi hissetti Ysebel. Kalbi daha da sıkışmaya başladı. “ Kararım şudur." Müdürün sesi ile irkildi genç cadı. Sonra dikkatini toplayıp sözlerini dinledi. "Ysebel Moore hemen bir anahtar ayarlanıp St. Mungo’ya gönderilecek. Bu şekilde Hogwarts’da kalmasına müsaade edemeyiz. St. Mungo’dan bazı kişilerle temas kurdum. Bir haftalık yoğun bir tedavinin ardından daha iyi olacağı konusunda bana güvence verdiler. Hogwarts Şifacılarının görüşleri de bu yönde. ” Rahatlama ile endişelenme arasında bir yerde kalmıştı genç cadı. Sonra müdürle göz göze geldi. “ O zaman bir hafta sonra görüşürüz, Ysebel. İyileşip tekrar aramıza döneceksin. Solène, Ysebel’e St. Mungo’ya giderken sen eşlik edersen sevinirim. Çıkabilirsiniz. ” Ysebel tuttuğu nefesini bir anda bıraktı. En azından korkunç bir ceza yoktu. Ancak deli olmadığını düşünerek kırılmıştı bu sonuca. Bir yanı, ufacıkta olsa bir yanı normal bir ceza alıp okulda kalmak istiyordu. Ancak bu imkânsızdı. Bir hafta sonra döndüğünde adı çıkacaktı, kesinlikle. Herkes ona deli gözüyle bakacaktı. Belki de birçok kişi ona yaklaşmaktan korkacaktı. Ancak şimdi bunların hiçbirinin önemi yoktu. Arkadaşının elini tutup sevinçle kurtulduğunu belirtmesine karşılık olarak buruk bir gülümseme verdi genç cadı. Müdüre söyleyecek bir söz bulamadı. Teşekkür mü etmeliydi? Özür mü dilemeliydi yoksa itiraz mı etmeliydi? Bilmiyordu. Bu yüzden konuşma gereği duymadı. Zaten müdür de çoktan işleri ile meşgul gibi görünüyordu. Profesörü beklemeden hızla arkadaşı ile o ürkütücü odadan çıktı genç cadı.
x. Amortentia kişiye en çekici gelen şeylerin kokusuna sahiptir. Sizin Amortentia'nız nasıl kokuyor?Yağmur sonrası toprak kokusu gibi. x. Katlanmasını en zor bulduğunuz şey nedir?Cehalet. x. Derse giderken yerde bir arkadaşınızın günlüğünü fark ediyorsunuz, ne yaparsınız?Kişi haklarına saygımdan ötürü okumam, ona veririm. x. Kütüphanenin Yasak Bölümü'nden bir kitap almanız gerekiyor, nasıl yapacaksınız?Bir kitap uğruna yapmayacağım şey yoktur. Gerekirse görevliyi büyülerim ancak o kitap elimde olmadan pes etmem. x. Hogwarts mektubunu aldığınız an ne düşündünüz?Zamanı gelmişti. x. Bir iksir icat edebilecek olsaydınız size aşk mı, güç mü, bilgelik mi yoksa şöhret mi verecek olanı seçerdiniz?Bilgelik. Bilge bir insan her şeyi elde etmesini bilir. x. En çok nefret ettiğiniz düşmanınız yanınıza gelse, "Sana kötü davrandığım için özür dilerim. Hadi arkadaş olalım." dese ne yapardınız?Nefret ettiğim biri büyük ihtimalle bu sözleri ciddiyetle söylemez o yüzden ona güvenmem. x. Müdürü beklerken odasındaki ilginç aletlerden birini kırdınız! Muhtemelen çok değerli de bir aletti. Müdür gelene kadar birkaç dakikanız var. Aklınızdan neler geçiyor?Kırılmış eşyaları yeniden birleştirecek bir büyü biliyorumdur. | |
|
Dungeon Master Yönetici
Mesaj Sayısı : 76 Kayıt tarihi : 04/08/12
| Konu: Geri: Lillian Moore C.tesi Eyl. 08, 2012 2:38 am | |
| Ravenclaw IV. Sınıf! Potter's Diary RPG'ye Hoşgeldiniz.
| |
|